29.09.2010 Tarihinde Yazılmış: Tabelası Bile Olmayan Bir Kurum: “FETULLAHÇILIK”
Yazılarım arasında bir konuyu ararken, bakınız aşağıda 29.09.2010 tarihinde yazılmış bir yazı buldum. Herkesin bildiği, kiminin saydığı, kiminin saygı duyduğu, kiminin gönüldaş olduğu Fetullah Cemaati hakkında o günkü değerlendirmelerimiz bugune biraz ışık tutuyormuş… Biraz mali müşavir mantığı ile değerlendirmişiz… İlgilerinize…
Tabelası Bile Olmayan Bir Kurum: “FETULLAHÇILIK”
Magazini bir tarafa bırakırsak emniyetteki, basının taktığı lakapla, “F tipi örgütlenme” veya “Fetullahçı Gladyo” artık o kadar özgüven sahibi ki, kendilerine yönelik bir saldırıda (sözlü veya yazılı) hemen tepki verebiliyor. Tam bir pervasızlık örneği.. Kendi has adamlarından Hanefi AVCI’nın yazdığı kitaptan ve söylemlerinden sonra adamın ne hovardalığı kaldı ne de “devrimci sol örgütlerle” işbirliği içinde oluşu.. Deniz Baykal haline şükretmelidir. Özel hayatı dışında ortaya serecek bir şeyini bulamamışlar.
Bizim gibi sıradan insanlar için “Fetullahçı Cemaat” kimdir? Valla hukuk sistemimiz ve yasalarımız içinde elle tutulur gözle görülür bir şey yok. Yani yasal bir merkezi, yönetim kurulu, herhangi bir yerde kaydı kuydu yok. Kayıt dışı yani.. Ne Dernekler Yasası, ne Vakıflar Yasası, ne Türk Ticaret Kanunu ne Siyasi Partiler yasasına göre kuruluş kaydı, tüzükleri (!), yöneticileri ve üye kayıtları hiçbir yerde yok. Yok ama, bir zamanların yasal olmayan siyasi yapılanmaları gibi öyle “yeraltında” da değiller; aramızda, ticaretimizde,eğitim sistemimizde, devlet kadrolarında velhasıl yaşamımızın her alanındalar…. Kıçı kırık bir hemşeri derneğinin bile tescil edilmiş tüzüğü yoksa “çete” veya “örgüt” suçlamasına muhatap olmak işten bile değilken, “onlar” alışveriş yaptığımız market, çek tahsil ettiğimiz banka, çocuğumuzu yolladığımız dershane, dilekçe verdiğimiz memur ve hatta sohbet ettiğimiz mahallelimiz, köylümüz, arkadaşımız olarak göz önündeler.
Resmi kayıtların dışında herkes biliyor ki “Fetullahçılık” diye bir şey var ve toplumda da çok belirleyiciler. Toplum bu akıma yakın olanların ihya olacağını, korunacağını, iş sahibi olacağını, çocuklarına iş devlet kapılarında memurluk bulacaklarını düşünüyor ve biliyor. Ama “Fetullahçılığın” bir tabelası bile yok.
Bazı gazetelerin, bazı TV kanalların, bazı vakıfların, bazı okulların, bazı holdinglerin, bazı bankaların “Fetullahçıların” olduğu söyleniyor sadece. Ama bu bazı gazeteler, bazı TV kanalları, bazı vakıflar, bazı okullar, bazı holdingler, bazı bankalar “Fetullahçı” olduklarını söylemiyor, fakat sokaktaki vatandaşın her ne hikmeti varsa diğerlerinden ayırt edebiliyor bunları.. Ama mesela ben ayırt edemiyorum. Belki benim bilmediğim bir rumuzları, bir vücut dilleri, bir özel işaretleri vardır.
Ne iş yapar bu “Fetullahçılık” akımı? Kahvedeki işsiz, dükkânındaki esnaf, taşradaki çiftçi vs. için “Fetullahçılar”, yurtiçinde ve yurtdışında okul yapar, burs verdikleri öğrencileri için yardım toplar, zekat toplar, dershane yapar, yurt yapar, helalinden ticaret yapar, faizsiz (!) bankacılık yapar… Devletler üstü gibi bir şey yani. T.C. devletinin de en ücra köşelerine kolları uzanır, en ücra kademesinde elleri varmış. Devletten daha devlet gibi bir şey işte... Amma…; ne yaparlarsa vatan-millet aşkıyla, din-iman kuvvetiyle yaparlarmış. Bunun için ortalık yerlerde kendileri değil yaptıkları görülürmüş ancak. Ve bunun için de vatandaş devletten bir şey talep edeceğine, “Fetullahçılara” yakın durup bir şey dilerlerse dilekleri de kabul olurmuş. Devlete karşı değil, devlete yardımcılarmış; medeniyetler çatışmasından yana değil, medeniyetler ittifakından yanalarmış... Ve bir nevi “Devletin yasaları devlete kendi yasaları kendilerine” imiş. Lakin devletin yasaları, yazılı olmayan kendi yasaları ile çelişirse kendi yasaları öncelikliymiş. Devlet hantal, bürokratik, çarkları yavaş işleyen bir yapı imiş onlar için; hâlbuki verdikleri tüm bu hizmetlerin başarısı için devletin kurallarının dışında, kendi nevi şahsına münhasır en samimi duygularla himmet ve hizmet kurallarını, liyakat ve kariyer kurallarını kendilerinin en samimi duygularına güvenerek oluşturmaları gerekiyormuş; hülasa cemaatin hizmetleri başka türlü de verilemez, Asya’nın, Afrika’nın ücra köşelerine kadar ulaştırılamazmış zaten!
Dindardırlar, ama taraftarlarından öyle dindarlığın baş(!) beş şartını yerine getirip getirmediğini pek aramazlarmış. Solcu olmak bile önemli değilmiş onlar için. “Büyük şeytan” Amerika’nın topraklarında oturan mütevazı, gözleri buğulu şahsı televizyonda dinlemek, gazetelerde okumak, öğütlerini izlemek, “hizmete” himmetleri ile yardımda bulunmak yeterliymiş…
Kısaca herkes “Fetullahçıları” biliyor, tanıyor. Ama ortalıkta elle tutulur, gözle görülür bir “Fetullahçı” yok. Pensilvanyalı gözleri buğulu hoca bile “ben Fetullahçı” değilim diyormuş.
Tam bizlik bir durum aslında “Fetullahçılık”, herkese görünüyor, herkesçe biliniyor lakin ne devlet biliyor, ne yasalar kavrıyor, ne emniyet kovalayabiliyor, ne MİT bulabiliyor. Tam bir şehir efsanesi vaziyetleri.
…..
Öyle veya böyle, devletin boşattığı/boşaltmak zorunda kaldığı iktisadi alanları özel sektörün doldurması gibi, sosyal devlet alanını da günümüzde, sufi yanı ticari yanının gölgesinde kalan cemaatler (Süleymancı, Kadiri, Nakşi, Nurcu vs. ve kolları) doldurmaya başladı. Nurculuktan türeme Fetullah Cemaati de bunlardan biri. Fetullah cemaatinin çeşitli devletlerdeki okullaşma faaliyeti de, içeriğine katılırsınız veya katılmazsınız, hakkını verilmesi gereken bir olgu. Lakin sıkıntı şurada, bizde bir deyim vardır ya, “.. karışma kimsenin işine, iyi olur kendinden, kötü olur senden bilirler..”. O hesap, bu Fetullahçılık efsanesi öyle bir vaziyet aldı ki, “parsadanları” türedi sanki.. Ortada kayıt-kuyut, sorgu-sual, hır mıdır hıdır mı babından araştırabilme cesareti kalmadığı için “cemaatin” adamı havasında dolaşmaya, iş bitirmeye (!), iş kovalamaya başlayanlar çoğaldı. At iziyle it izinin, sapla samanın, terle kirin birbirine karıştığı ortam sadece topluma değil siyasete de sirayet etmeye başlarsa ki, biz bunları yakın tarihte çok yaşadık, Türkiye dışarıdan yönetilmeye ve yönlendirilmeye başlar. Devlet memurları arasında eskiden sağcı, solcu odaklaşması vardı; çapını bilmemekle beraber, şimdi bilgiye değil algıya dayanan, Fetullahçı olan Fetullahçı olmayan ayrışması var gizliden gizliye.. Bu cemaatler arası hırslı rekabete de neden olmuyor değil.. Üstelik her marazayı Fetullahçılıktan bilmek gibi bir kolaycılık da baş göstermeye başladı toplumda, ki bu toplumun kendi gerçek eksikliklerini, sosyal, siyasal, ekonomik arızalarını görmesine engel olur.
Bir ülke düşünün ki, ekonomisi kayıt dışı, cemaatleri kayıt dışı, karar alıcıları kayıt dışı, siyasetin finansmanı kayıt dışı.. Ve devlete erkleri sağlıklı, basiretli karar alacaklar..? Hadiyin canım sizde… Şirket yönetenler bile bu kadar belirsizlikte, hazırlayanların bile inanmadığı mali tablolara dayanarak basiretli yönetim sergileyip, şirketi batmaktan kurtarabilirler mi? Belki devlet katında bizim bilmediğimiz bir reçete vardır? Nasıl olacak göreceğiz bakalım. Bakmaktan başka yapabileceğimiz bir şeyde yok zaten...29.09.2010
Asım SES