28 Şubat ve Ötesi!
28 Şubat post modern darbesinin irticai tehlikeye karşı yapıldığı zannedilir. Askerlerin 12 Eylül de sarmaş-dolaş oldukları İslamcı kesime karşı bu sefer yalın kılıç daldıklarını(!) görürüz.
Derler ki; Erbakan iktidara gelince bir takım irticai faaliyetlere geçit vermiş, dini cemaatlerin ileri gelenlerine başbakanlıkta iftar yemeği verecek kadar “gözü kara” olmuştu.
Yine, kimleri de der ki; Bu darbe Erbakan’ın havuz sistemini uygulayarak bankaların kamu paralarından elde ettikleri tatlı gelirin önüne geçmesinden dolayıdır.
Elbette 28 Şubat post modern darbenin yapılmasında bu iki nedenin etkileri olmuştur. Ama gerçek nedenler değildir.
Geriye dönelim;
12 Eylül 1980 yılında asker darbe yaptığında o günlerde darbenin nedeninin kardeşkanının dökülmesine yönelik olduğunu zannetmiştik. Hâlbuki (darbeyi yapanların itirafı) gerçek bu değildi. Gerçek ülkeyi yeniden düzenlemek, kapalı ekonomiden liberal bir yapıya kavuşturmaktı. Zira Pakistan ve İran’ın eksen kaymasından sonra Türkiye’de buna izin verilemezdi. Tek neden bu olmamasına rağmen en büyük neden bu idi…
Askeri darbenin ardından yapılan ilk seçimlerden sonra gelen sivil hükümetin başına ANAP’ın lideri liberal ve muhafazakâr bir kişiliğe sahip olan Turgut Özal geldi.
Sonrası malum, eskiler ve yeniler kapıştılar. 1993-95 arası bir sürü faili meçhuller, şüpheli ölümler ve sonrasında Refah-yol hükümetinin kurulması. Erbakan’ın D-8 İslam birliğini kurması ve Kaddafi’nin önderlik ettiği bir kuruluşta olduğunun söylenmesi bir tesadüf ve hesapsız kitapsız heveslerle kurulmuş örgütler ve söylentiler değildi.
Erbakan’ın bu teşebbüsleri aslında boş kalan, sahipsiz bir coğrafyanın kontrol etme teşebbüsü idi. Ve ülkemizde ki 28 Şubat sürecinin nedeni de bunda gizli. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra boşta kalan Orta Asya ve Orta Doğu yani çoğunluk İslam coğrafyası başıboş bırakılamazdı. Hem siyaseten, hem askeri ve hem de kültürel anlamda boşta kalan İslam dünyasını Erbakan ve Dünya’da ki bağlantıları çeşitli (D-8 gibi)operasyonlarla kontrol altına almanın yollarını aradılar. Nitekim Almanya bir süre, İngiltere ve ABD’den ayrı olarak (bildiğimiz gibi rahmetli Erbakan Almanya’da 1951-54 yılları arasında üç yıl kaldı) bu teşebbüsten faydalanıp İslam coğrafyasında ve dolayısıyla dünya da söz sahibi olmanın yollarını aramıştır.
ABD ve ortakları, bunun önünü kesmek için sermaye teşvikli, basın ve yargı payandalı askerin darbe yolunu açtı.
Fakat ABD ve ortaklarına İslam dünyası ile iyi ilişkiler kuracak, ileride yapılması düşünülen operasyonla (Mısırı, Tunus’u, Yemeni gördük, Suriye’yi göreceğiz) örnek gösterilecek bir devlet ve rejimi olmalıydı. O da Türkiye idi. Yani Türkiye sistem değiştirmeli sermayedarından, basınına-ordusundan, bürokratına kadar laik ve batı değerleri ile barışık ama bir o kadar da muhafazakâr bir sisteme geçmeliydi. Elbette yine böyle bir hükümet iş başında olmalıydı.
İslamcı camia içerisinden ama Erbakan tarafında olmayan, daha ılımlı ve ABD, İsrail, İngiltere gibi batı devletleri ile ilişkiler kurmaya taraftar/onlarla sorunu olmayan, birtakım batı değerlerine karşı durmayan bir kesimin iktidara gelmesi sağlanmalıydı.
Bunun için de Refah Partisi kapatılarak Erbakan ve taraftarlarının önü kesildi. Partinin ikiye bölünmesi sağlandı.
Nihayetin de AKP iktidara geldi. Liderlerinden (şu andaki cumhurbaşkanı)Abdullah Gül’ün İngiltere ile ilişkilerinin çok iyi olduğu biliniyor. Yine Başbakan Erdoğan İtalya Eski başbakanı Berlusconi ve İspanya eski başbakanı Zapatero ile samimiyetleri bilinmiyor değil.
Kısaca İslam dünyasını kontrol etmek isteyen ABD, soğuk savaş dönemin de (doğal olarak)farklı kutuplarda olduğu Erbakan ve dünya uzantıları Türkiye üzerinden kapışmışlardır. Kaybeden Erbakan ve dünyadaki ilişkileridir.
28 Şubat üzerine yukarıda yazımın girişin de bahsettiğim iki neden veya akla gelecek başka nedenler bu ana nedenin mezeleridir.