(28 Şubat için) Şu Şöyleymiş, Bu Böyleymiş!
Son günler de 28 Şubat generalleri tutuklanmaya başladı ya… Bütün tv’ler deki açık oturumlar da yorumlar aldı başını gidiyor. Yine köşe yazarları 28 Şubatı orasından, burasından didikliyorlar.Kimisi askerleri küllen suçlu görüyor, kimisi de “zamanın hükümetinin hiç mi suçu yoktu yani” demeye getiriyor. Bazı yazarlar da “Süleyman Demirel istese post modern darbeyi önlerdi “ deyip suçu zamanın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yıkıyorlar.
Bana göre bu yazarlarımızın, açık oturumlara katılan konuşmacılarımızın –eğer 28 Şubat üzerinden- birilerini dövmek gibi bir niyetleri ve ayrıca taraf olup kamuoyunu yanıltmak gibi bir vazifeleri yoksa yanlış yoldalar derim.
Zira tartışılan devir SSCB’nin yıkılıp çatışmacı ideolojik dünyanın hala sürdürüldüğü bir devirdi. Ayrıca Türkiye’deki sistemin buna uyumlu ve istisnasız bütün kadroların bu sistem tarafından kontrol edildiği kadrolardı. İster sağda olsun, ister solda ve ister milliyetçi olsun ister İslamcı bütün partiler bu sistem tarafından kontrol ediliyorlardı.
Elbette bu sistemin dışına çıkmak isteyen, ülkeyi daha bağımsız, bağlantısız veya muhafazakâr yapmak isteyen partiler ve yöneticiler çıkmışlardır. Ama onların başına ya partilerinin kapatılması ya ihtilallar ya da iktidardan uzaklaştırmalar gelmiştir.
Benim bu günkü konum bu değil. Benim konum yazar ve konuşmacıların sanki o gün bu günmüş gibi, bugünün şartlarına görekonuyu tartışmalarıdır. Hâlbuki (28 Şubat) o zamanın aktörleri oyunu o günün kuralları içerisinde oynuyorlardı ve karşılıklı kumpaslar gayet normaldi. Yani Saadet Partisi askerlerin neyi neden ve bunu askerlere kimler tarafından niçin yaptırıldığını biliyorlardı. Askerler de Saadet Partisinin aslında irticai faaliyetlerde bulunmadığını, hele Türkiye’ye şeriatı getirebilecek gücü ve kudreti olamayacağını da çok iyi biliyorlardı.
Yani o günün şartların da cumhurbaşkanı dâhil bütün partiler ve tabii ki askerler de kurgulanan senaryoyu oynuyorlardı. Bu cümlelerimle şu anlaşılamasın;” Dışarıdan birileri senaryo yazdı, rolleri çeşitli kesimlere dağıttı ve herkes rolünü itirazsız oynadı”.
Bu elbette böyle olmadı. Birileri senaryoyu ortaya koydu, maçı başlattı taraflar da günün şartlarına güre pozisyon aldı.
Mesela denir ki, Süleyman Demirel isteseydi Tansu Çiller’e başbakanlığı verir, darbeyi önleyebilirdi. Demirel için demokrasi varmış, yokmuş, asker gelmiş-gelmemiş önemlimiydi ki? Demirel için altı kere gidip yedi kere gelmek ne kadar önemli değilse asker gelmiş gelmemiş önemli değildi ki! Kaldı ki 28 Şubat senaryosunu kimler tarafından yazıldığını ve Çevik Bir gibilerin bu “haltı” tek başlarına işleyemeyecek kadar aciz olduğunu bizden çok daha iyi biliyordu. Ve buna karşı durmanın anlamsız ve beyhude olduğunun elbette farkındaydı. Öyleyse bundan faydalanmalıydı. Öyle de yaptı.
Yine mesela, basının onurlu davranmadığından dem vuruyoruz. Basın sermaye olarak o sistemin içinde değimliydi? Derler ki basındaki falanca yazarlar ve gazeteler onurlu davrandılar. Acaba onurdan mı, yoksa sistemin dışına itelendiklerinden dolayımı?
Sistem-sistem deyip duruyorsun, bu sistem dediğin kimlerdir dediğinizi duyar gibiyim.
Size şu kadarını söyleyeyim.”Para kimin cebinde ise, kılıç da onun elindedir”.
Bilmem anlatabildim mi?