2016 Yılının 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü Üzerine
İdeallerimiz, yaşamın pratiğinde, vicdanlarımızın empati yeteneğinin gelişmesiyle ayakları yere basar duruma geldikçe, törelerle ve geleneklerle beslenmiş ahlak anlayışımızın da ister istemez daha adil ve insancıl oluyor… Döneminin adaletsiz ve bencil ABD ahlak anlayışının sorgulanmasıyla ve o günün koşullarına göre küreselleşmiş bilgi akışıyla, Avrupa’da 19.yy boyunca çalışma yaşamında kazanılan işçi ve sosyal güvenlik haklarının ABD’ye ulaşmasıyla, ABD işçi hareketlerinin kanla bastırılması sonucu işçi ve kadın hakları tüm dünyaya 20.yy “bayram” olarak yayılmıştır. Bunda Avrupa sol partilerinin bu hareketlere sahip çıkmasında büyük etki ve emekli vardır.
Biz hep kendimize göre bir demokrasi, kendimize göre bir dünya, kendimize göre bir insan hakları, kendimize göre bir “başkanlık rejimi” öneririz ya, bu birazda amiyane “Amerika’yı yeniden keşfetme” inatçılığımızdan ve hatta “şanlı tarihimiz” karşısında ezikliğimizden kaynaklanıyor. Bu birazda kaçırdığın treni arkadan gelen trenle solamaya çalışmaya benziyor.
Neyse, biz ne 1 Mayıs’ı kabullenebildik, ne de 8 Mart’ı içselleştirebildik. “Cennet anaların ayaklarının altındadır” hadisi ile kadınlara ne denli değer verdiğimizi göstermeye çalışırız ya, halifelik saltanatlaşıp, İslam saltanatların meşruiyetinin aracı haline getireli beri, biz Türkler de, Araplar kadar olmasa da, İslamiyet öncesi kağanın yanı başında duran kadını erkeğin iki adım arkasında tutmaya çalışmışızdır, sosyal yaşamdan uzak tutmaya çalıştığımız kadınları, “nikahlı mahremiyet” adına köle olarak evde, tarlada, fabrikada, sokakta çalıştırmışızdır… Kadına öğretimi çok görüp, sonrada “saçı uzun aklı kısa” deyu söz hakkı vermekten kaçınmışızdır, “senin aklın ermez” demişizdir. Erkek egemen toplumda “kadın olarak tutunmayı” başarabilen kadınları ikonlaştırırken, arkalarından “dişiliklerine laf uzatmayı” da “şandan” saymışızdır… Kadına karşı erkek riyakârlığı işte…
80’li 90’lı yıllarda, yani batı karşısında ezikliğin verdiği “kışkırtılmış İslam kibirliği” ile batı karşıtı siyasal İslam’ın yükseldiği dönemlerde, yakın mütedeyyin dostlarım hep kadının yerinin evi ve çocukları olması gerektiğini söyler veya ima ederlerdi… Bende siz İslam’ı bir Medine (şehir) dini olarak görüyorsunuz, kırsal kesimde kadını eve kapatırsanız sonuç erkeğin açlıktan ölmesine neden olursunuz derdim… Başta söyledik ya, ideallerimiz yaşamın pratiğinde test edildiğinde, ahlak anlayışımız da evrensel etik değerlere doğru yol almaya başlıyor. Sabah gazete başlıklarını dinliyorum, hemen hepsi 8 Mart Kadınlar Günü’ne değiniyor. Bunda Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu güne dair beyanatlarının önemli olduğunu düşünsem de, her iyiye dönük gelişmeyi umut verici olarak görmekten kendimi alıkoyamıyorum… De yine de bir “kendimize göre” profili çizmekten geri duramayışımızı da, hin bir gülüşle karşılamaktan duramıyorum…
Kadın ve erkeğin sosyal yaşamda ayrılması bir “ahlak anlayışı” oluşturmuştu… Şimdiki sıkıntımızda, kadın ve erkeğin sosyal alanda bir arada bulunmasının “ahlak anlayışını”, etik değerlerini oluşturmamız gerekiyor… Dil, din, ırk, cinsiyet, sınıf, statü vb. den önce herkesin insan olduğunun bilincine ulaşırsak, kadını “meta” gören ahlak anlayışını da değiştirebiliriz… Olacak inşallah olacak… Kadına şiddet de bir gün duracak… Erkeklerde önce insan olduklarını öğrenecekler…
08.03.2016