19 Kardeşini İdam Eden Padişah Kim?
Tarih Okumak Farzdır!
“Tarih şimdiyi anlatan geçmiştir” der Cahit Paşa. Tarih tekerrürden ibaretse ve günleri aramızda döndürmekteyse Yaradan, aynı hataları yapmamak için, ileriyi görebilmek ve anı anlamak, kavrayabilmek için tarih okumak elzemdir ve dahi farzdır bir anlamda. Bu fikriyattan hareketle tarih okumalarına start veriyor ilk konuğumuzla işe başlıyor, “bismillah” diyoruz.
Naimâ Kim Bilen Var Mı?
İşin pirini örnek almak maksadıyla tarih yolculuğumuzun ilk konuğu Naimâ Efendi olarak tespit ediyorum. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali, o sürgün senin bu sürgün benim diyardan diyara kovulan, “ay biz kadrini kıymetini bilemedik” diyerek bazı bazı el üstünde tutulan, bolluk ve refah gören, sonra “bu kadarı da olmaz, her doğru her yerde söylenmez” diyerek yuhalanan, sefalet çeken bir dahi, ilim ve fikir adamı…
Herkes Yerini Alsın Ders Başlıyor!
Naimâ, ilk resmî vak'anüvis ve Osmanlı tarihçileri arasında en ünlü kişidir. 1652 yılında Halep'te doğdu, Babası Halep eşrafından. İlk öğrenimini orada tamamlayan Naimâ, genç yaşta İstanbul'a gelir. Bizim nesil ilköğretimi bitirmeye üşenirken, o yüzyıllar öncesinde üşenmez “aman be, okuma yazma öğrenmişim neyime yetmiyor” demez ve yüksek öğrenim görür. O zamanlar KPSS, KPDS, ALES, SMMM, formasyon, informasyon gibi zımpırtılar olmadığı için direk iş bulur ve Dîvan Kalemi'nde memur olarak hayata atılır. Sonrasında “bana iş mi yok kardeşim” diyerek, o iş senin bu iş benim daldan dala atlayarak hayatı birçok memurluklarla geçer. Dîvan Mektupçuluğu, Baş muhasebecilik vesaire yapar.
Naimâ memurluk hayatında bazen yükselip bolluğa kavuştu, bazen atılıp sıkıntı çekti. Bir aralık Alanya ve Bursa'ya da sürüldü. Çorlulu Ali Paşa onu Mora seferine beraber götürdü. Naimâ, 1715 yılında Patras'da muhasebeci iken 63 yaşında öldü ve bu kasabada bulunan bir caminin bahçesine gömüldü. Üstelik şu an ne gömüldüğü o cami kaldı, ne de mezarı...
Valla Sıkılmadım, Biraz Açar Mısınız Diyenlere…
Yiğidi gam ağlatır, dert öldürür diyerek, yaşarken kıymetini bilemedik, el aman dileyerek bu güzide şahsı tanıma ve anlama gayretine girelim. Küçüklüğünden beri okuyup yazmaya, özellikle tarihe ve edebiyata büyük merakı vardır. İstanbul'da Enderun'a devam eder. Sonra, Dîvan katipliğinde görev alır. Pırıl pırıl zekâsı, titiz çalışmasıyla kendini kısa zamanda gösteren Naimâ, Kalaylı Koz Ahmet Paşa'nın Dîvan Efendiliği'ne yükselir. Daha sonra, ilim ve sanat adamlarını korumakla tanınmış Amcazade Hüseyin Paşa'nın hizmetine girer. İşte, Naimâ'yı Naimâ yapan o ciddi çalışmalar, Hüseyin Paşa'nın yanındayken başladı. Amcazade Hüseyin Paşa, Naimâ'nın mükemmel tarih bilgisini öğrenince, ona önemli bir görev verdi. Paşanın kütüphanesinde, Şârihu'l-Menârzade Ahmet Efendi'nin yazdığı, fakat henüz düzene konulmamış, müsvedde halinde bir tarih kitabı vardı. Bu kitap, 1591 ila 1659 yılları arasındaki olayları naklediyordu.
Hayatının Dönüm Noktası…
Hüseyin Paşa, bu kitabın derlenip toplanması ve yeniden kaleme alınması işini Naimâ'ya verdi. Naimâ, çalışmalarını çok sıkı tuttu. Çeşitli kaynaklara dayandı, Uzun araştırmalar yaptı ve kitabın daha ilk bölümlerini henüz tamamlarken Hüseyin Paşa'nın büyük takdirini kazandı. “Valla ben bu kadarını da beklemiyordum, hacı sen neymişsin meğer!” bile dedirtti.
Bu eser tamamlandığı zaman, artık eski müsveddelerle ilgisi kalmamış, baştanbaşa Naimâ'nın araştırması ve usta kaleminin bir ifadesi olmuştu, Bu yüzden büyük eser Naimâ Tarihi olarak biliniyor. Naimâ Tarihi'ne konu olan yıllar, Osmanlı İmparatorluğu'nun en düşkün zamanlarına rastlar. Naimâ, canlı ve zarif üslubuyla o yılları önümüze sererken, sadece tarihçiliğindeki ustalığı değil, yazarlığındaki kudreti de ortaya koymuştur.
19 Kardeşini Darağacına Gönderen Padişah
Osmanlı tarihçileri, genellikle saray dâhilinde cereyan eden olaylara pek nüfuz imkânını bulamadıkları ve kulaktan kulağa bir şeyler duysalar bile, hayatlarından korktukları için, olayları aktarmada yüzeysel kalmışlardır. Oysa, Naimâ cesaretle davranmış, hatta III. Mehmet'in, tahta geçer geçmez 19 erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini bile açık açık anlatmıştır:
"Padişah-ı Cihanpenah'ın biraderi olan on dokuz nefer şehzade-i bî-günah, nizam-ı alem için, kemend-i cânistan ile şüheda zirvesine ilhak edilirlerken, yetişkin olmayanların, annelerinin kucağından alınıp canlarına kıyılmasını harem-i hümayun vaveyla ve göz yaşlarına gark olarak seyreylemiştir..."
İstanbul halkı da bu facianın üzüntü ve ızdırabını çekmiştir. Şehzadelerin en büyüğü Mustafa'nın son anında şu beyti söylemiş olduğunu da, Naimâ, eserinde rahatça nakleder:
Nâsiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilmedüm
Âh, kim bu gülşen-i alemde herkiz gülmedüm.
Buna Derler Deli Cesareti!
Naimâ Tarihi'nin bir başka bölümünde, Sultan III. Mehmet'in korkaklığı anlatılmıştır. Naimâ 'dan öğrendiğimiz olay şudur: Padişah III. Mehmet zorla sefere çıkarılmış ve Osmanlı Ordusu, Haçova mevkiinde durmuştu. Tarihe, Haçova Zaferi olarak geçecek olan savaştan önce, padişahın, Sadrazam Damat İbrahim Paşa'ya gönderdiği tezkire pek yüz kızartıcı oldu:
"Sen ki lalamsın, burda muharebe içün seni serdar idüp, ben buradan İstanbul'a revân olsam olmaz mı?"
Naimâ, tarih yazışına yepyeni bir stil getirmiştir. Onun renkli ve çekici bir üslûbu vardı. Olayları, bunları doğuran sosyal çevre ile beraber görüp anlattı. Halkın ve memleketin bu devirdeki hayatı Naimâ'nın eserinde canlandı. Padişah ve vezirlerin eksik yönlerini, hatalarını güçlü bir ifade tarzıyla yazdı ve eleştirdi. Bu eser tarih edebiyatımızın en değerli eserlerinden biridir. Naimâ'nın bu düzenli eserini ilk kez İbrahim Müteferrika iki cilt olarak bastı. Daha sonra eser altı cilt olarak yeniden yayınlandı. NaHimâ Tarihi, Osmanlı tarihleri içinde önde gelen tarih kitaplarından biridir.
Sürgünlerle Geçen Bir Ömür ve Hazin Son…
Naimâ, devlet görevinde, Anadolu Muhasebeciliğine kadar yükseldi, fakat haksızlığa karşı göz yummadığı ve devrin ileri gelenleri hakkında tenkit edici sözler söylediği için 1706 yılında Hanya'ya sürüldü. Eşinin talebi üzerine, sürgün yeri Bursa olarak değiştirildi. Sürgünde, çok sıkıntılı günler geçirdi. Koca bir yıl çekmediği çile kalmayan Naimâ, nihayet Çorlulu Ali Paşa'nın izniyle İstanbul'a geldi. Tekrar devlet hizmetine alındı. Hatta Çorlulu Ali Paşa, onun gönlünü almak için Mora seferine beraberinde götürdü.
Ancak bu sefer sırasında da tok sözlülüğünün cezasını çeken Naimâ'ya, bir kısım görevlerinden el çektirildi. Haksız ve yersiz muamelelere maruz kaldı. Mora'nın Patras kasabasında muhasebeci olarak görevlendirildi. Naimâ 63 yaşında iken, Patras'ta öldü. Patras'ta bulunan tek caminin avlusuna gömüldü. Bir süre sonra ne o cami kaldı, ne de Naimâ'nın mezarı...