1400 Yıllık Kutlu Rüzgar (Kuranı Kerim)
“Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir."(İSRA/88)
Ve Kuran Allah’tan gelen vahiy, Peygamberiyle kalplere dolan kadir. Mukaddes kitap, dünya hayatına vahiy olalı 1400 yıl oldu. Kutsallığıyla alemlere ışık saçan kitabı 1400 yaşında nasıl eda ediyoruz. Uğruna asırlar öncesi savaşlar, verilen Allah kelamını biliyor muyuz ?
“Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.(HAC/54)
610 yılında Mekke Nûr Dağı’ndaki Hira mağarasında Cebrâil’in getirdiği “oku” emri ile başlayan Kur’an vahyi, yeni bir doğuş, insânî bir varoluş ve câhiliye’den kurtuluştu. Allah, ilk vahyi Resûlü’nün kalbine indirmişti. Cebrâil (a.s.), Hz. Peygamber (s.a.)’i kucaklayarak; dostça sarılarak Kuran’ı onun yüreğine öğretmişti.
İlk ayeti kerimesi oku yani İkra ile başlayan Kuranı Kerim, ilmin gerçekliğiyle vahye dilmiştir. Okumak ve alemi tanımak adına zikredilmiştir.
“Oku yaradan rabbin adıyla oku .o insanı bir kan pıhtısından yarattı.” diyerek kalbimize inen Allah kelamı’dır kuran. Allah’ın sözlerinden değerli ne olabilir ki bu dünyada.
Asırların kitabı Kuran-ı Kerim iletişim ve bilgi çağını bizlere yıllar öncesinden bildirmektedir. Aslında biz bilimin gerçekleştirdiğini zamanla öğrenirken zaman kitabın ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Her şeyden önce psikolojik, siyasal, ekonomik ve toplumu ve insanı ilgilendiren her türlü kurallar birliğiyle hazır bir şekilde önümüze sunulmuştur.
“Ellerimde gül kokusu
Kokladıkça azalmayan
Bedenimde bir sancı var
Zikrettikçe arzulayan..” AYSUN GÜL
Kuran’ı anlamak için, hangi noktalardan yola çıkılmalı diye düşünmeli insan. Düşünmek yani tefekkür etmek, esasıyla kalbimize yansıttıklarımızı hayatımıza doğru yoldan uygulamanın tek gerçek yoludur, Kelimetullah. Özellikle zamanımız insanı kavramlara takılıp kalmaktadır. Kavramlara zaman içerisinde getirilen farklı tanımlar aklı çelişkilere düşürebilmektedir. Lakin oku diyerek peygamberin yüce ruhunu titreten kitabın kavramlara yaklaşımı net ve katidir.
Ve Kuran’ı anlamak isteyen, Hz. Muhammed’in hayatına bakmalıdır. Nerde nasıl uygulandığı gözlemlemelidir. Helal ve haram çerçevesinde işimize geldiği gibi yaşamak, etrafımıza da zarar verir kendimizi de.
“Seccademe damlayan deva,
dilime takılan dua,
besmeleyle sonuçlandı.
Tekbir diyen kalbe eda
Yanlış olan yola veda
Sessiz duran güle seda
Levhi mahfuza yollandı.” AYSUN GÜL
Tükenmeyen ve asimile olmayan tek mucizedir, Kuran. Diğer kutsal kitaplar bozulurken neden Kuran günümüze kadar bozulmadan gelebilmiştir. Her şeyde evvel Kuran indirilme aşamalarında Allah tarafından koruma altına alınmaya başlanmıştır. Bilindiği gibi de Kuran hiçbir kutsal kitabın uğradığı tahribe ve tebdile maruz kalmamıştır. Bu yüzden de Kuran 1400 yaşında bile hala orijinalliğini, koruyarak bizlere kadar ulaşmıştır. Ayeti kerime de:
“Doğrusu Kitâb'ı biz indirdik, onun koruyucusu da biziz"(Hicr 9.ayet) denmektedir. Yani yüce yaratıcı onun bozulmayacağını bildirmiştir. Levh-i mahfuz da her ayeti inci tanesi gibi saklanmaktadır.
Seçilen bir peygambere seçilen bir ümmete gönderilen kuran vahiy sürecinde ezberlenerek uygulanıyordu. Neredeyse İslam’ı kabul eden hafızdı. Peygamber Cebrail’in de aracılığıyla neşredilen sözler bu meleğinde yardımıyla korunma altına alınmıştır.
(Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kurân’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi. (NAHL/102)
Vahiy meleğini şeytanın her türlü kötülüğünden koruyan Allah, Kur'an vahyini de tebliğ esnasında şeytanların tasallutundan korumuştur.bunu da başka bir ayeti kerimeyle elçisine bildirmiştir.
“Bu Kur'ân, Allah’tan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. (YUNUS/37)
Vahiy aşamasında Peygamber ümmi olduğu için katiplerine yazdırılmıştır. Savaş ve çileli zamanlar esnasında ayetlerin zarar görmemesi için insani tedbirleri de elden bırakmamıştır, Nebi. Onun ümmiliğiyle ilgili ayeti kerem’e de şöyle söylenmektedir.
"Sen bundan (yani Kur'an'dan) evvel bir kitap okumamış ve sağ elinle de yazmamıştın"(Ankebut/48) "Onlar ki ümmi olan resul ve nebiye tâbi olurlar” (A'raf/157)
Kur'an'ın günümüze kadar aslını muhafaza edebilmiş olması, onun ilâhî himaye altında olmasının yanında peygamberin tedbirleri ve sahabeleri ve sahabe sonrası İslâm toplumlarının, Kur'an'ın tahriften korunmasına yönelik sürdürdüğü kesintisiz etkinlikler de söz konusudur.
“Hira’da Mim göründü
Cebrail’in gözlerinde.
Mekke Nun’a büründü
Muhammed’in hislerinde.” AYSUN GÜL
Şayet Hz. Peygamber, Kur'an'ın muhafazası konusunda "Kırâ'at", "Hıfz", "Kitâbet" gibi metodlar uygulamasaydı, belki de bugün elimizde tahriften uzak bir Kur'an bulunmayacaktı. Bu yüzden Hz. Peygamber'in Kur'an'ı yazdırmasını İlâhî korumaya yönelik bir emrin sonucu olarak değil, tamamen nebevi bir tedbir olarak anlamaktayız.
Dolayısıyla Hz. Peygamber, Kur'an vahyinin inmeğe başladığı andan itibaren gerekli tedbirleri eksiksiz olarak almış ve böylece ona zarar verebilecek ve tahrife götürecek bütün kapıları kıyamete kadar bir daha açılmamak üzere kapatmıştır.
Ebubekir’le katiplere yazdırılan Kuran, Ömer’le bir araya toplatılmış ve Osman’la da çoğaltılmıştır. Her sahabe hafızdı. Kuran da anlatılmak istenen her şeyi biliyordu, yaşıyordu. Ve biliyorlardı ki asra indirilen Kuran kimsenin tekelinde değildi. Bir Kuran vardı, onu için yaşandı, onun sözleri için Peygamber’in etrafına toplanıldı ve kutsal olan ve Allah’ı anlatan Cennet’ten bizlere sunulan kutulu sözlerin, birliğinin tefsiriydi.
Zamanımız da belki tebliğ edilen vahiy tahrip edilmedi, ama insanların akıllarına ve kalplerine yansıyan Kuran anlayışı kaosları da kendiliğinden getirdi.
“Bedirde haykıran sesler
Uhud’ta ağlayan gözler
Hendek olup çukurlaşır
Hudeybiye’de söylenen sözler” AYSUN GÜL
Ve şu da unutulmamalı ki yaratılan her. Ey Allah’ın ayetidir. Her ayet’in yaratılma sebebi vardır. Yokluk dediğimiz kavramın bile, onun katında bir varlığı vardır. Bizler Kuran da söylendiği gibi gayb anlayamaz ve bilemeyiz. Lakin buna rağmen; meta ötesi kaygılarla yokluk sürecini incelemeye kalkarsak, ulaşacağımız şüphenin tasviri olacaktır. Beklemek ve görmek istediklerimize ulaşmanın yolu, Kuran’ı anlamak ve hayatımıza uygulamaktan geçer.
Kuran’ı anlamak Peygamber’i anlamak, Peygamber’i anlamak da Kuran’ı anlamaktır. Bu birlikteliği anlamak için okumak, bilmek, bilmeyi istemek, tanımak, tanımlamak ve olduğu gibi görmek gerekir. Anlamayı görselleştirmek içinde hissetmeli insan.
Kuran’ın hikmetine dahil olmak için, Kuran’ı Kevser şarabı gibi yudum yudum içmeyi nasip eylesin hepimize, yüce Yaradan.
“1400 yıllık yüce Kuran
Secde eder seni bulan
Sözde Allah kalbe Ekber
Peygamberden bana kalan” AYSUN GÜL
SELAM VE DUA İLE
yüreğinize,emeğinize sağlık Aysun hanım..
Eylül 12th, 2010 at 01:23TEŞEKKÜRLER ÖZDEMİR BEY..
Eylül 12th, 2010 at 17:04Eyvallah.
Eylül 13th, 2010 at 04:04Aysun Hanım,
Yazınız da, belağatlı şiirleriniz de harika.
Emeğinize yüreğinize sağlık.
Doğrusu bilgi ağı gazetemiz olarak bu türden köşe yazısı Türk literatüründe ilk örneklerdir.
Yazı ile (çoğu) rubaileriniz oldukça uyumla yazının akışına inanılmaz bir harmoni katmakta.
Gazetemizde yazıyor olmanız bizi ziyadesiyle mutlu etmekte. Yazılarınızın çoğu referans gösterilecek tarzda.
Tebrik ediyorum. Davamınını geleceğinden dolayı da mutluluğumu ifade etmek istiyorum.
Teşekkürlerimle.
Eylül 15th, 2010 at 13:29