11 Eylül’den 12 Eylül’e, Yüzde 8′ Yüzde 95’e
11 EYLÜL’DEN 12 EYLÜL’E, YÜZDE 8’DEN YÜZDE 95’E
Terör, günlük yaşamın kanıksanmış bir parçası haline gelmişti. Genç kesimde siyasetle ilgilenmeyen neredeyse kimse kalmamıştı. İlgilenmeyenlere “lümpen” deniyor, adam yerine bile konulmuyor, hatta hakaret ediliyordu.Ortaokullara kadar girmişti siyaset ve çatışma. Bazılarının bellerinde tabanca bile vardı. Gençlik, sağcı ve solcu olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Sağcılar da kendi aralarında “Ülkücü” ve “Akıncı” olarak ikiye, solcular Leninci ve Maocu (SSCB ve Çin) olarak fraksiyon anlamında neredeyse 40’a bölünmüştü.
Sadece sağ-sol çatışmıyor, sağcılar ve solcular zaman zaman kendi aralarında dahi çatışıyorlardı.
Sadece gençler bölünmemişti. Bu çatışma ortamına Devlet’in güvenlik güçleri de katılmıştı. Sağcı polisler “POLBİR” adlı dernek, solcu polisler de “POLDER” adlı dernek bünyesinde örgütlenmişlerdi. Sağcı polisler solcuların, solcu polisler sağcıların peşindeydi. Hatta zaman zaman gençlik gruplarıyla birlikte hareket ediyor, karşı gruplarla çatışmalara giriyorlardı.
Sokaklar, mahalleler, ikiye, üçe, beşe bölünmüştü, kurtarılmış bölgeler ilan edilmişti. Bir sokaktan diğerine kolay kolay geçilemiyordu. Şehirler bile sağcı veya solcu olarak görülüyor, insanlar memleketlerine göre değerlendiriliyordu.
Kıyafetler ve renkleri, görüşleri temsil ediyordu, siyah giyenler ülkücü, haki yeşil veya kahverengi giyenler solcuydu.
Bıyık bırakma şekilleri insanları ele veriyordu. Hiç unutmam bir arkadaşım evi ile okulu arasında rahat gidip gelebilmek için bıyıklarını şekilden şekile sokuyordu.
Eğitim neredeyse bitmişti. Çünkü hemen hemen hergün bir boykot vardı. “Falanca yoldaşımızın anısına bugün ders yok, derse hemen son verin” denildiğinde koskoca Profesör pılısını pırtısını toplayıp kaçarcasına sınıfı terk ediyordu.
Örgütlü öğrenciler genellikle zaten yapılamayan derslere hiç girmezlerdi, kantin köşelerinde toplanır, o gün ne yapacaklarına karar verirlerdi.
Fabrikalar da öyleydi, genelde boykot hali vardı. Hal böyle olunca, o dönemim bilinen tek margarini olan “Sana” yağı kuyrukları olurdu, sigara kuyrukları neredeyse tütün tarlalarına kadar gidiyordu.
Derken 12 Eylül sabahı her sokağın başında tanklarla uyandık. Siyah-beyaz TRT televizyonlarımızdan TSK’nın yönetime el koyduğunu öğrendik. Çocuklarını okul önlerinde veya evlerinin camlarında bekleyen anneler derin bir “oh” çektiler, mutluluktan ağladılar, çıkamadıkları sokaklara döküldüler.
82’de yeni bir Anayasa hazırlandı, Türkiye’deki tüm üniversitelerin fikirleri alınarak. Halk oylaması sonucu % 92 küsür ile kabul gördü 82 Anayasası. Hemen iki sene sonra 84’te genel seçim yapılarak, ülke yönetimi sivil iktidara devredildi ve bugünlere gelindi. 80’de darbe, 82’de anayasa, 84’de seçim, geçen süre sadece 4 yıl...
12 Eylül’e “Darbe”, 82 Anayasasına “Darbe Anayasası” deniyor günümüzde, hemen hemen herkes ve her kesim tarafından. Demokrasiye darbe vurulduğu söyleniyor. Demokrasiye…(!)
İnsanların sokakta yürüyemediği, okuluna, işine gidemediği, oturduğu semt nedeniyle, okuduğu okul, giydiği kıyafeti, bıraktığı bıyığı nedeniyle dayak yediği, tehdit edildiği, hatta öldürüldüğü o güzelim demokrasiye!
Ve her ne hikmetse, o güzelim demokrasi ve özgürlük yıllarına darbe vuran 12 Eylül’ün anayasasına halkın % 92 küsürü “Evet” oyu verdi. Halkın % 92’si…
Aradan 28 yıl geçti ve bugün, o günkü % 92’lik anayasaya neredeyse hepimiz “tu kaka” dedik, “demokrasiye darbe vuruldu” dedik(!) % 92 “Evet” eriyiverdi ve “sıfır” oluverdi birden bire, % 8 “Hayır” ise nasıl olduysa bugünlerde % 95’lere ulaşıverdi böyle birden bire(!)
Tamam, darbe iyi bir şey değil, tamam daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları. Çünkü, insanlar iyi şeylere layıktır. Çünkü, hepimiz insanız ve daha fazlasına, daha iyisine, daha güzeline layığız. Ama gelin, o günlere, ülkemizin yaşadığı/yaşatıldığı o vahim, o korkunç, o acılarla dolu günler için lütfen “demokrasi”den, demokrasinin D’sinden bahsetmeyelim. Gelin, nasıl oturursak oturalım, eğri de otursak, doğru da otursak, sadece olanı, sadece ve sadece doğruyu konuşalım.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com
Sayın Talu
Temmuz 31st, 2010 at 00:58Yazınızı okudum.
Saygılarımla
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi
12 eylül öncesi olayların bilerek bazı karanlık güçlerce seneryo edildiği ve halkın darbeye hazır ve kabul eder hatta şiddetle ister haline kasten getirilmek için terörün azdırıldığı ve sonunda da bu darbeci generallerin ilk yaptıkları icraatin NATODAN ÇIKMIŞ OLAN YUNANİSTAN IN TEKRAR NATOYA DÖNÜŞÜNE EVET DİYEN BİR YÖNETİMİN burada iş başında olmasının sağlandığı söylenir.
Halbuki nato an çıkmış bir yunanistan dan çok ödünler kopartılabilirdi.
AB konusunda yunanistan bakın fırsatları nasıl değerlendiriyor ve ödünleri bizden nasıl kopartıyor.
Özal ın hükümete getirilişi de tam bir senaryodur. Milet özala ölüp bayıldığından oy vermedi.
Ortada adam yoktu.
Özal da bugün Tayyip Erdoğan da Amerika da çok çok önceden seçilmiş atanmış ve halka bir şekilde seçtirilmiştir.
RTE nin ve AKP nin durumu tehlikeye girse yine terör azdırılır ve yine halk darbeye evet der - dedirtilir.
Aslında bu anasaya referandumu RTE nin 2 yıl sonraki cumhurbaşkanlığı seçtirilebilme tezgahının ayarlanma prokesidir. EVET-HAYIR lar bunun için çok önemlidir. Oyuun ona göre kurgulanacaktır. EVET veya HAYIR oranları RTE nin ve AKP nin sahnede kalıp kalmayacağını, alternatiflerinin devreye sokulup sokulmayacağını göstrecek
Yani işin doğrusu ülkemizde başbakanları halk seçmez onlar washinton dan atanır ve halk da ona göre ayar çekilir.
Temmuz 31st, 2010 at 07:13Saygılar
Sayın Sabahattin Beyefendi, on iki eylül yazınızı dik katlıca okudum. Yazmış olduklarınız tamamen bilinen gerçeklerdir. Ancak bu bilinen gerçeklere nasıl gelindiğinden hiç söz etmemişsinidir. Emperyalist güçlerle birleşen çıkar güçlerine eklenen şer odakları ve bunların isteklerini kabul eden beş generalin oynadıkları oyunları ve söndürdükleri ocakları yazmamışsındır. Yapacağımız darbe olgunlaşsın diye, ölümlerin fazlalaşması beklendiler. İstenileni de elde ettiler. Bu gerçeklerle ilgili tek bir cümlen yok. Halkımızın eli yanmıştı, elini ağzına soktu.%92yle evet demesine şaşmamak gerekirdi. Ama şimdi perdenin önü de görülüyor arkası da. Kısadan hisse, buna dikkatinizi çekerim. Saygılarımla.
Temmuz 31st, 2010 at 13:30Sayın Sabahattin bey;
Ağustos 1st, 2010 at 22:21önce benden küçük olmanıza rağmen ellerinizden ve gözlerinizden öpmek istiyorum. Tesbitleriniz maalesef herkes tarafından bilinmesine rağmen, siyasi görüş nedeniyle gerçekler hep saptırılmıştır.
ordunun başındaki generallerin işi yoktu da DARBE yapalımda adımız yürüsün diyecek. Eğer öyle bir düşünceleri olsaydı iktidarı sivil iktidara bırakırmıydı. Hazır elinde hertürlü güç varken neden bir an önce devretmek için acil ANAYASA hazırlatıp halka oylattı. Sonra bugün ortaya atılan ifadelere baktığımda sanki oylama silah zoruyla yapıldı. Bu ifadeleri bugün kullananların kendisi veya ebeveynleri dahi EVET demiştir, hatta eminim. Çünkü ifade ettiğiniz gibi BABA-OĞULA, KARDEŞ-KARDEŞE düşman hale gelmişti. Allah siyasi körlüğü ülkemizin üstünden alır inşallah. Eğer o ANAYASA olmasaydı bugün hükümet olan siyasi güç hükümet olabilirmiydi sanıyorlar.
Yani kısaca 1980 darbesi artısıyla-eksisiyle bitti ve geride kaldı. Şimdi yeni bir senaryomu devreye sokuluyor o zaman. Demek ki bir kaç yıl sonra bugünkü iktidar tarafından hazırlatılıp halk oylamasına sunduğu ANAYASA da tu-kaka olacak. Bu böyle sürüp gidecek yani. "ah şu 82 ANAYASAsı olmasaydı biz bu ülkeyi nasıl talan ederdik" diye düşündüklerini aklıma bile getirmek istemiyorum. Selam ve sevgilerimle