100 Yıllık Delikanlı Sakıpağa, Atakta
Türkiye’nin sayılı örneklerinden birini, kökleri yaklaşık bir asıra dayanan markayı İzmir’de Sakıpağa Ailesi yaşatıyor. Yeni kuşak, “Babalarımızın
hayallerini gerçeğe dönüştürmek için sürekli hesap yapıyoruz” diyor...
Yoğurtçuluk geçmişi neredeyse 100 yıla dayanan köklü şirketlerde olduğu gibi, Sakıpağa’nın da müthiş bir mücadele öyküsü var. Biz elbette bugüne, hatta geleceğe bakmaya çalışacağız ama bu öykü değinilmeyecek gibi değil.
Osmanlının çeşitli nedenlerle Rumeli’ye gönderdiği Anadolu Türklerinden, Arnavutluk kökenli Sakıpağa yola 1923 mübadelesiyle çıkıyor. Önce 1909’da Sakıpağa Selanik’e geliyor, yoğurtçuluk mesleğine orada başlıyor. 1923 yılında da Türkiye’ye geldiğinde bildiği mesleği yapıyor.
Sakıpağa, şimdi bizlerin hayal meyal hatıralarında kalan,genç kuşağın ise hiç bilmediği şekilde sırtında tablayla mahalle aralarında yoğurt satıyor.
1939 senesinde Sakıpağa oğlu Tevfik’le Karşıyaka Çarşısı’ndaki dükkanı açıyor.
Ardından yoğurt dağıtımına başlıyorlar. Ardından Sakıpağa’yı bir marka haline getiren Sabahattin, Seracettin, Selahattin kardeşler devreye giriyor.
Şirket hızlı büyüyor. Bugün yoğurtta, Sütaş, Danone, Ülker gibi devlerle rekabet halindeler. Geçtiğimiz yıllarda şirketi, Sabancı Grubu da almak istemiş ancak aile satıştan son anda vazgeçmişti.
Dördüncü kuşaktan 4 temsilci
Biz, kuşaklar arasındaki farklara eğilmek adına Sakıpağa’dayız.
Firmada üçüncü kuşaktan üç, dördüncü kuşaktan ise dört kişi çalışıyor..
Her iki kuşaktan birer temsilci Sebahattin Sakıpağa ve Serhan Sakıpağa’yla konuşuyoruz. Konuştukça, açıkçası bazen kim daha genç diye düşünmüyor değilim.
Görünen o ki, rakamlarla hareket etmeyi seven gençler, duygularıyla büyümeyi başaran babalarının hayallerini bilançolara sığdırmakla uğraşıyor.
Sorularımızı önce tecrübeli isime yani Sabahattin Sakıpağa’ya yöneltiyoruz.
Şu an üretiminiz ne kadar, her markette var mısınız?
Günde yaklaşık 110 ton süt işliyor, ayran ve peynir, süt tatlıları üretimini sürdürüyoruz. Dağıtım kanallarımız sürekli genişliyor. Hemen hemen tüm büyük marketlerde varız.
Sektörde sizin kadar eski üretici var mı?
Bildiğim kadarıyla yok.
Sizler babadan mandıra devraldınız ardından fabrika kurarak işinizi büyüttününüz. Yaşadığınız en büyük zorluk neydi?
Sermaye yetersizliğiydi gerçi yaklaşık 15 senedir yanımızda olan genç kuşak da zaman zaman aynı şeyleri paylaştığımız için bu sıkıntıyı tanıyor.
Genç kuşağı şirkette çalışmak için ikna etmek zor oldu mu ?
Çocuklarımızı illa bu işi yapın diye zorlamadık sağolsunlar dördü kendisi istedi, 2 kızımız İstanbul’da çalışıyor.
Gençler realist
Sektörde sizin kadar geçmişi eski olan aile şirketi pek yok. Sizin kuşağınız emeğe doğrudan tanıklık etmiş bir kuşak. sizce gençlerle aranızda en büyük fark nedir?
Açıkça söylüyorum; onlar daha gerçekçi. Realiteyi ön planda tutuyorlar. Biz daha hissi bakıyoruz. Bu bakımdan ufak tefek çatışmalar da oluyor elbette. Genç kuşak daha uçar dersiniz, bizimkiler sürekli hesap yapıyor, uçmak bizlere kalıyor. Ancak bu bize büyük güç ve güven verdi.
Ya gençler yanlış karar verirse...
İşte burada bizim de bir önceki kuşaktan aldığımız bir geleneğimiz var.
Ne olursa olsun sonunda hangi karar verildiyse, herkes o kararın arkasında durur. Herhangi birimizin yaptığı hata da orada kalır ve unutulur.
Aile anayasası hazırladınız mı?
Anayasamız yok, bizim güçlü geleneklerimiz var. Gelenekler zaten bizleri bağlıyor. Aile şirketi olmak bize hiç dezavantaj olmadı. Aksine hep yararını gördük.
Gençlerden özellikle istediğiniz nedi?
Gıda işi insan sağlığına dikkat edilmesi, ön planda tutulması gereken bir iştir, bizler gördük ki para her zaman kazanılır ama bu her şey değil. İtibar kazanmak çok önemlidir. Dedemiz babamız bize, torunlarınıza yedirmeyeceğiniz şeyi üretmeyin derdi. Üç kardeş olarak biz bu itibarı çok zorluğu göze alarak koruduk. Tamam hızlı büyüyelim şirket buna hazır ancak itibarımızı korumak onlara tek vasiyetimiz.
Sakıpağa’dan uyarılar
Sabahattin Sakıpağa bu arada bazı uyarılarda bulunmayı da ihmal etmiyor...
* Köylerde akşam sütünün kaymağı hanıma aittir denir. Bu nedenle yağ oranına da bakarız. 100 litreden 65 litre yoğurt çıkarmalısın. Ama yoğurdun içindeki su miktarını artıran aklı evveller çoğaldı.
* Yoğurtta yüzde 12 kuru madde mecburiyeti kalktı. Bize göre yanlış oldu. Besleyicilik açısından yüzde 12 olmalı. Kural kalksa da biz uyguluyoruz.
* Yüzde 3.8’in üstünde yağ varsa yoğurt tam yağlı, yüzde 3’le 1 arasında ise yarım yağlı oluyor. Ancak ülkemizde maalesef bu oranlara pek dikkat edilmiyor.
* Süt tatlılarında tatlandırıcı kullanılmamalı.
GENÇ KUŞAK ANLATIYOR
Serhan Bey, şirketin iyi eğitim almış gençlerindensiniz. Bu kuşağın geçmişe göre en büyük farkı sanırım eğitimi...
Evet hepimiz alanında master yaptık. Ben Boğaziçi’nde pazarlamanın ardından Atlanta Georgia State Üniversitesi’ndğe pazarlama üzerine master eğitimi aldım.
Şirketin asırlık geçmişine bakınca, Sakıpağa’da çalışmak bir görev gibi mi geldi size...
Görevden ziyade sonuç itibariyle bizler tüm işin içinde büyüdük. Karşıyaka Çarşısı’nda dönerci dükkanımız, şarküterimiz, kafeteryamız vardı. Tatil günlerimizde çalışmak bize keyif verdi. Aslında aile şirketlerinde en büyük sır bence bu. Küçüklükten beri mutlaka işin içinde olmak gerekiyor. Ben 14 senedir onları gözlemliyorum. Bazı şirketlerde yeni kuşak birden işin başına geliyor. Bizler her şeyi yavaş yavaş sindire sindire öğrendik.
Pazarlama okumanız işe yaramış gibi görünüyor.
Amerika’da okurken Foça fabrikamız devreye girmemişti. Tabii eğitimimizin bu yönde olması avantaj sağladı. İzmir ulusal zincirlerin baskın olduğu bir şehir, hizmetinizi kalitenizi sürdürebilir noktalara taşıdığınızda talep artıyor. Her sabah buradan 50-55 dağıtım aracı çıkıyor.
Üretim çok önemli ancak günümüzde pazarlama üretimi kıymetlendiriyor. Onlarda en iyisini üretmek, bizde mümkün olduğunca doğru kanallara ulaşmak gibi bir heves var.
Bu iki coşkuyu kaybetmemiz gerektiğie inanıyorum. Çünkü bana göre sırrımız burada.
Peki uyum sağlarken özellikle hangi konularda zorlandınız?
Bizim yapımız aslında pek örnek bir yapı değil yani olaylara karşı genelde Sabahattin Amcam hepimizden daha ileri düşünceleri olabiliyor.
Normalde gençler uçar, yaşlılar frene basar denir ya bazen öyle durumlar oluyor ki büyüklerimizden birisi gaza basıyor biz frenleme durumunda oluyoruz. Çünkü bizler rakamlarla, onlar hisleriyle konuşmayı seviyorlar.
Geçmiş kuşağın yapmış olduğu biz yapmayız dediğiniz bir konu var mı?
Biz onlar kadar hissi davranmayabiliriz.
8 SÜT EVİ, 15 DÖNER EVİ AÇILACAK
Gelecek hedeflerini Serhat Sakıpağa anlatıyor:
Rotayı artık sanırım gençler çiziyor.
Fırsatların elverdiği ölçüde hedefleri büyütüyoruz. İstanbul pazarında daha etkin olmaya çalışıyoruz. Orada büyük bir talep artışı var.
Türkiye’nin tamamına açılacak mısınız ?
O noktalara ulaşabilmek için yeni üretim alanları kurmanız lazım.
Şimdilik rotamız farklı.
Yeni hedefiniz nedir ?
Foça yolundaki Süt Evi ve Karşıyaka’da bulunan döner evini bir zinir haline getirmek istiyoruz.
Zincir dediğinize göre...
Evet İzmir’in birçok yerinde birden büyümeyi planlıyoruz. Süt Evi’nde enterasan ürünler var, kendi köftemiz, kendi üretimimiz olan dondurmamız var mesela. İlk etapta Karşıyaka, Alsancak, Bornova, Buca ve kentin turistik çıkış noktalarında olmak üzere 8 süt evi planyıyoruz. Ayrıca 15’e yakın dönerevi açacağız.
Bu iddialı bir hedef, işletmeyi düşünüyor musunuz yoksa bayilik mi vereceksiniz?
- Mutlaka kendimiz birkaç tane açıp örnek olmalıyız sonrasında bayilik verebiliriz.
Gençler de pek o kadar yavaş değilmiş... (Burada Sabahattin Sakıpağa devreye giriyor)
Genlerimizden midir nedir, 7/24 yeni işler ararız. Biraz da çocukluğumuzun verdiği alışkanlıkla biz dükkanlar olsun istedik. Eee bizler de fabrikada büyümedik ki!...
En büyük ortak keyif Karşıyaka maçları...
İki kuşağın en büyük keyfini ise doğma büyüme Karşıyakalı olan Sabahattin Sakıpağa anlatıyor:
“Tüm hayatımız ortak geçiyor, ailemize ait bir sitede oturuyoruz. Biz alıştık ancak her aile bir site içinde oturmaz bizim Torunlarımızla kardeşlerimizle gelinlerimizle birlikte yaşıyoruz. Hem işte hem özel hayatta beraberiz ama özel hayatta birbirimizi rahatsız etmeyiz. En büyük keyfimiz de Karşıyaka maçlarına gitmek ya da televizyondan izlemek. Hele kazanıyorsak, mutlulukların en büyüğü”