10 Kasımlarda Atatürk’ü Anlamak…
Dünyada ölümünden sonra Atatürk kadar çok konuşulan ve üzerinde çalışılan bir devlet adamı yoktur.
Dünyada ölümünden sonra Atatürk kadar çok konuşulan ve üzerinde çalışılan bir devlet adamı yoktur. Sevenleri de, sevmeyenleri de onun hep konuşulmasına ve gündem olmasına zemin hazırlamıştır. Fakat onun sevenleri daima sevmeyenlerine galebe çalmıştır. Vatanını sevenler onun aydınlık yolunda bir ve beraber yürümüşlerdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 68. yıldönümünde bugün bütün yurtta, KKTC’de ve Türkiye’nin dış temsilciliklerinde törenlerle anılıyor. Sadece anılmıyor, her geçen gün daha da seviliyor ve tanınıyor.
Onu daha iyi anlamak ve anlatmak için küçük büyük herkes seferber olmuştur. Fakat Atatürk’ü yine en iyi kendisi anlatmıştır. Herkes farklı düşünse de o daima tevazulu davranmış, kendisini hiçbir zaman insanüstü bir deha olarak görmemiştir. Halkla olmaktan ve halkla anılmaktan haz duymuştur. Topluma fildişi kuleden bakmamış, halkının içine karışmıştır. Onun için de zaman onu altın kundağında emzirerek büyütmüştür. Hürriyet ve bağımsızlığı karakterinin olmazsa olmazı olarak kabul etmiştir. İnsanca yaşamanın ancak bağımsızlıkla mümkün olacağına inanmıştır. Bütün mesaisini bu uğurda harcamıştır. Onun şu vecizesi karakterinin ipuçlarını ve kodlarını vermesi açısından önemlidir:
“Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim.”
Bizler Atatürk’e yetişemedik, onu dünya gözüyle göremedik. Fakat onu görenlerin beyanlarıyla bilgilendik. Atatürk’ü anlamak ve sevmek için görmek de gerekmiyordu zaten… Onun bıraktığı ilke ve devrimleri emanet bildik, öylece koruduk. Yeni nesil bu ilke ve inkılâpların aydınlığında yetişti. Onun bu dünyadan bedenen göçmesi sevenlerini üzdüyse de geride bıraktıklarıyla teselli buldular. O bir zamanlar “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.” demişti. Kendisinden sonra da matem değil, ilke ve inkılâplarına sadakat bekliyordu. Kendisini göremeyenlere de şu sözleriyle teselli veriyordu: “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.” Biz onu göremediysek de ilke ve inkılâplarını idrak ettik.
Atatürk ömrü boyunca hiç durmadı. Öncelikle başarılı ve zor bir tahsil hayatı geçirdi. Küçük yaşta babasını kaybetmesi hayatını iyice zorlaştırdı. Fakat o hiçbir şeyden yılmadı. Her zaman zorluklara göğüs gerdi. İmkânsızlık kavramı yoktu onun lügatinde. Bunu defalarca icraatlarıyla ispatladı. Başarılarını hak ve hakikat çizgisinde gerçekleştirdi; kimseyi ezmedi. Devletin kilit noktalarına ehil insanları yerleştirdi. Dürüstlükten hiçbir zaman ayrılmadı. Hak bildiği yolda gitti. Arkasında güzel bir miras bıraktı. Vazifesinin bitmediğine inandı ve son nefesine kadar canla başla çalıştı. Kendisinden sonrası için de sağlığında kadrolar hazırladı. Bununla ilgili olarak söylediği şu söz onun azim ve kararlılığını gözler önüne sermektedir:
“Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.”
Atatürk, her şeyiyle Türk’ün özgün ve müstesna bir parçasıdır. O her haliyle bizi yansıtan ve tamamlayan büyük bir değerdir. On Kasımlarda onu sadece anmayalım, biraz da anlayalım. Çıkarları için onun güzel ismini kullananlara ve kirletenlere müsaade etmeyelim. Gerçek Atatürkçülülerle ondan faydalananları birbirine karıştırmayalım. Onun adı yaşadıkça Türkiye de yaşayacaktır. Türkiye yaşadıkça onun adı da ilelebet yaşayacaktır; lafta değil gönüllerde… Ölüm günün bizler için zihinlerin gafletlerden uyanacağı gün olsun. On Kasımlar ağlamak için değil, Türk’ün şanlı Ata’sını anlamak için bir fırsat ve vesiledir.
- See more at: http://www.61haber.com/yazi/600-10-kasimlarda-ataturk-u-anlamak-2.html#sthash.inOPGJWD.dpuf