1 Mayıs’ı Gelsinler Bandırma’da Görsünler
Türkiye bir kez daha 1 Mayıs olayları ile sarsıldı.
Bizzat muhabir olarak yaşadığım 1977 olaylarının ardından toplu gösterilere kapatılan Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları yapmak için son 10 gündür yaşanan gerginlik ortamı, sonunda şiddete dönüştü.
Sendikaların ısrarcı tutumları, bir anlamda devlete karşı başkaldırıya yönelik bir tutuma dönüştü adeta.
Kendilerine gösterilen meydanları beğenmeyen ve “İllaki Taksim’de yapacağız” diyen sendikalar, ortalığın gerilmesine de yol açtı.
Eğer amaç 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak ise Taksim ya da Kadıköy veya Çağlayan meydanı farkeder mi?
Taksim’de ısrarın nedeni ne?
Yok eğer, 1977 anılacaksa, Allah bir daha o günleri yaşatmak nasip etmesin.
O yılı yaşayan biri olarak, sergilenen provokatif benzeri bir olayın yaşanması durumunda, bunun sorumlusu acaba kim olacaktı?
Kaldı ki, olay resmen devletle restleşmeye vardırıldı. Bunun yararı, provokasyon yapmak isteyenlere hizmet etmekten başka bir işe yarar mıydı acaba?
Taksim, artık eski Taksim meydanı değil şimdi.
Birkaç noktadan metroya inişlerin olduğu bir meydanda, Allah korusun ama çıkabilecek bir kargaşada doğal olarak milletin kaçabileceği tek kaçış yerleri buralar olacaktır.
Londra metrosuna atılan bir bombanın yarattığı facianın bir benzerinin burada olması durumunda, metroya atılacak bir bombanın yaratacağı panik ve ardından yaşanacak büyük bir facianın olmayacağını kim garanti edebilirdi?
Ayrıca daha yürüyüşler başlamadan provokasyon amaçlı kişiler ortaya çıkıp, ortalığı germek için elinden geleni de yaptı. Bunlar dikkatlerden kaçmadı.
Bir de, Taksim’de onbinlerce kişinin toplandığı bir alanda bunların yapabileceklerini, düşünmek bile insanın tüylerini diken diken ediyor.
Aslında, belki şiddet olayları, karşılıklı yaralananlar oldu ama en azından yüreğimizi yakacak ölüm olayları olmadığı için de sevinmemiz lazım diye düşünüyorum.
Sendikaların ortalığı geren bu inatlaşmasının yanı sıra polisin de tutumunun hiç de hoş olmadığı ayrı bir gerçek.
Karşı tepki olarak böylesine aşırı şiddet kullanmak doğru muydu? Tabii ki değil.
Sonuçta, karşı karşıya gelen işçi de polis de bu ülkenin, bu toprakların insanı. Böylesine acımasız ve kontrolsüz şiddet, şiddete maruz kalanı da doğal olarak daha fazla hırslandırıp, daha fazla karşı şiddete yöneltmez mi?
Durum böyle olunca, karşılıklı şiddet olayları bir kez daha yürek burkan görüntülerin doğmasına da yol açtı ne yazık ki...
İstanbul Valisi’nin günler öncesinden açıkladığı provokatif eylemlerin yanı sıra farklı eylemlerin yaşanacağını belirtmesine karşın, ısrarcı tutumun nelere mal olduğunu bir kez daha ülke olarak hep beraber gördük.
Şiddet şiddeti doğurur diye boşuna söylenmemiş. İstanbul’da izin verilmeyen gösteriye kan, gözyaşı bulaşırken, Ankara’da izinli eyleme de benzer görüntüler damgasını vurdu.
Özellikle, ortalığı gerginleştirip, şiddet olaylarının doğmasına yol açmak için katılan ve işçi bayramını kutlamakla hiçbir ilgisi bulunmayan provokatörler, kendilerine biçilen rolü bir kez daha başarı ile oynadılar ve gerginliğin doğmasını sağladılar.
Öncelikle işçi bayramında bunların temizlenmesi gerekiyor. Temizlenmeyince de ortaya dün akşam hep beraber izlediğimiz görüntüler ortaya çıkıyor.
Bana göre, ülke olarak büyük bir facianın eşiğinden döndük belki de.
Umarım, bundan sonra benzeri bir talep olmaz da karşılıklı olarak sağduyu kazanır.
Gelelim Bandırma’daki 1 Mayıs kutlamalarına.
Bence, gerek organizasyonu gerçekleştiren sendikalar, gerekse emniyet önlemlerini alan polis, Türkiye’ye örnek oldu.
İşte sağduyu dedirten tüm görüntüler sergilendi.
Ne bayramı kutlayanlar aşırı hareketlere yöneldi, ne de emniyet güçleri en küçük bir karşı şiddet uygulama gereği duydu.
Her iki taraf da karşılıklı olarak takdir edilecek bir davranış sergiledi.
Her iki tarafı da kutluyorum.
Ve, keşke bu görüntüler yaygın medya kuruluşlarında jenerik olarak gösterilse diye de düşünmekten kendimi alamıyorum.
Saat 17.00’ye doğru kendilerine belirtilen İDO iskelesi önünde toplanmayan başlayan işçi ve kamu emekçileri sendikalarına mensup çalışanlar, kendi örgütlerini temsil eden pankartların arkasında son derece düzenli bir şekilde yer alıp, kendilerini desteklemek için gelen siyasi parti ve gençlik örgütlerinin de yine aynı şekildeki sağduyulu hareketleri ile belirlenen saatte, Cumhuriyet meydanına doğru yürüyüşe geçti.
Gençlerin daha çok seslerinin çıktığı slogan atma konusunda da en ufak bir tartışmanın yaşanmadığı yürüyüşün ardından meydana gelindi.
Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim.
Önceki yıllardaki 1 Mayıs kutlamalarını bildiğim için, eski kalabalıkların toplanmadığı bir kez daha ortaya çıktı.
Artık, özelleştirmelerden dolayı mı dersiniz, ya da katılımın sönük geçmesinden dolayı mı dersiniz, eski görüntüler görünmüyor.
Hatta, Tekel’in kapatılmasıyla birlikte Tek Gıda İş Sendikası’nın yokluğu da bir hayli hissedildi sanırım.
Tabii bir de Susurluk’ta da 1 Mayıs kutlamalarının yapılması, her zaman oradan katılan Şeker iş Sendikası’nın da bulunmaması, kalabalığın beklenenden az olmasına yol açtı.
Tüm bunlara karşın, bir de meydanımız da eski meydan değil... Belki de Türkiye’nin en büyük meydanlarından biri konumuna dönüşünce, kalabalıklar da küçücük kalmaya başladı.
Eski meydanda çevrili alan dolduğu zaman, “meydan doldu” derdik. Şimdi böyle bir deyim kullanamıyoruz artık. Bandırma Cumhuriyet meydanını doldurmak için sanırım en az 50-60 binlik kalabalıklar olması gerekir ki, o da çok çok zor.
Belki ancak, önümüzdeki Kuşcenneti Festivali’nde İbrahim Tatlıses konserinde böyle bir görüntüye şahit olabiliriz.
Konsere hasret olan Bandırmalı, böylesine günlerde işini gücünü bırakıp, Cumhuriyet meydanına koşuyor da...
Bandırma’daki 1 Mayıs etkinliği, konuşmacıların da başta iktidara yönelik eleştiri hedefleri altında yaptıkları konuşmaların ardından, küçük bir konser ile noktalanırken, kutlama amacına yönelik bir etkinliğin de nasıl yapılacağının en güzel örneğinin sergilendiği bir gün olarak hafızalara kazındı.
Tekrar kutluyorum herkesi...