1 Kasım İçin 2 İlke: Liyakat ve Sadakat
AK Parti’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı sonuç hakkında pek çok değerlendirme yapıldı. Hatta ilk kez AK Parti’ye destek veren yazar-çizer kitlesi dahi önemli eleştirilerde bulundu.
AK Parti’nin en temel sorunu, dost eleştirilerine kapalı olması. Uzağa gitmeye gerek yok. 13 yılda bunun en çok çilesini çekenlerdenim.
Partiden hiçbir makam, mevki ya da başka bir talepte bulunmadım. Hiçbir zaman ‘yıkıcı eleştiri’ yapmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. İhtiyacımız yok ama tespit açısından belirtmeliyim ki, ne zaman destekleyici yazılar kaleme almışsak bir tek kul teşekkür etmedi.
Yapıcı eleştirimizde ise hep ‘öteki’ ilan edildik. Hoş, muhalefeti eleştirdiğimizde yediğimiz küfürler gibi ağır sözlere muhatap olmasak da, hayatımız açısından sonuçları ağır oldu.
AK Parti’ye açılan hainâne kapatma davasını eleştirme adına ironi içeren ‘AK Parti neden kapatılmalı’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazının içinde iktidarın yaptığı iyi, güzel ve hayırlı şeyleri sıralayıp, ‘bu ülkeye bu kadar çok iyilik yaparsanız, ebediyete kadar iktidar yüzü göremeyecek düşmanlarınızın gazabını celp edersiniz. Onlar gibi yiyip içip ense yapsanız, sizi neden kapmaya kalsınlar ki’ kabilinden cümleler kurmuştum.
Yazıyı okumak yerine sadece başlığa göz atan bir teşkilat başkanı ağır laflar etmiş hakkımda.
Sivil toplum faaliyetlerimizin özü de böyle. Daha iyilerini yapmalarını sağlamak için hata olan noktaları eleştirmek... Bu süre içerisinde ‘yahu arkadaş siz ne diyorsunuz’ diye bir kez dönüp soran olmadı. Raporlar gönderdik, randevular istedik, hiç birine cevap dönmediler.
Sandılar ki, hep böyle devam edecek. Ama etmedi işte. 7 Haziranın sonuçları zahiren hezimet gibi görünse de, batında hem AK Parti, hem de Türkiye açısından hayırlı bir neticeydi. Zor günler geçirdik, ama insan hiç grip olmasaydı, mutlaka kansere yakalanırdı
Grip baskılanması gereken bir hastalık değil, atlatılması gereken bir koruyucu. Bu sayede bedenimiz zararlıları def ediyor. AK Parti yöneticileri de, 7 Haziran’ı böyle görürse yahut görmüşse, 1 Kasım’da yeniden tek başına güçlü bir iktidar elde eder. Görmemiş ise hem kendisi, hem de ülke zarar görür.
Malum özgüven yükseldikçe hata da artar. AK Parti özgüven patlaması yaşıyordu, bu nedenle akademisyen, bürokrat gibi seçmen nezdinde pek karşılığı olmayan kişiler ve yakın çevre aday yapıldı. Netice ortada...
O halde aynı hata bu kez yapılmamalı.
Üç dönemlikler, devam edenler ve 7 Haziran’da seçilen hiç kimse vazgeçilmez değil. Biliriz ki, yeryüzü mezarlıkları vazgeçilmezlerle dolu.
AK Parti’nin 1 Kasım seçimi için sıradışı adaylar ortaya çıkarması gerekir.
Bunun “liyakat” ve “davaya sadâkat” gibi iki temel ilkesi olmalı.
Liyakat denilen şey, kişinin diplomalı olması yahut yolunu bir şekilde batıya düşürmesi asla değil.
AK Parti’nin tabiri caizse en büyük hastalığı bu. Zenginlikle, akademisyenlikle veya diploma ile siyasetin bir ilişkisi yok. İlkokul mezunu bir kişi, 10 fakülte bitirmiş, dünyanın bilmem neresinde kimlere hizmet etmiş adamdan daha iyi siyaset yapabilir. Bal gibi de yapar, zira bu bir meziyettir.
Şu diploma ve batı virüsünden acilen kurtulmak şart!
İkincisi ise davaya sadakat! Lider davasına sadık olduğu müddetçe, davaya sadâkati olanlar da, lidere sadık kalır.
Kuru kuruya sadâkat, menfaat bittiğinde düşmanlığa dönüşür.
AK Parti en az 150 milletvekilini, toplumda gerçekten karşılığı olan, okuma yazma becerisi bulunan, siyaset yapma kabiliyetine sahip, davaya sadâkati yüksek, nefsinin şeytanî arzularına ket vurabilen insanlara acilen teklif götürüp, vitrinine yerleştirmeli.
Aksi halde, 275 geçilmez de hepimiz zarar görürüz. Hele ki politik ve ticari hataları ile dış dünya ile karanlık ilişkileri ayyuka çıkmış, özellikle de üç dönemdir veya daha kısa zamandır ısrarla bakanlıkları korunan kimseler ile yakınlığı hasebiyle aday yapılanlardan derhal kurtulmalı.
17/25 Aralık darbe girişimine karşı durmak için herkes belediye başkanlarına kerhen oy verdi. Diriliş Postası’ndan Ertuğrul Fındık bu hususta muhteşem tespitler yaptı. Aslında onların çoğu milletvekilleri içinde geçerli...
Netice olarak, sadece söylemiyor ısrar da ediyoruz. AK Parti’nin iktidardan gitmesi, bakanlık hayaliyle canlarını fedaya hazır bilmem ne kadar adamın derdi değil, oy versin ya da vermesin bu milletin tümünün derdi. Bu bilinçle hareket edilirse, biiznillah 300’de çıkar 400’de!