1-2-3 Yetmez, 4-5-6 Olsun!..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tüm nüfus planlamalarını alt üst edecek bir hezeyanla, daha çok çocuk yapılmasını ulvi bir düşünce olarak yüce halkımıza açıklayınca, bir zamanlar Beşiktaş’ın tribünlerini inleten sloganı çağrışım yaptı...
“Bir ki, üç yetmez, dört beş altı olsun... Metin Ali Feyyaz koysun, Beşiktaşım şampiyon olsun...”
Kusura bakmayın, slogan aynen böyleydi valla!..
Eh, Sayın Başbakanımız da böyle bir açıklama yapınca, sloganda küçük bir değişiklik yaparak, şöyle bir şey denilebilinir mi acaba?
“Bir ki, üç yetmez, dört beş altı olsun. Ahmet, Mehmet, Hasan koysun, Türkiyem 100 milyon olsun!...”
..................................
Şimdi burada küçük bir es verelim ve “Fıkracı Dede” olarak anılmaya başlayan yazarımız Yaşar Kırbıyık hocadan da izin alıp, küçük bir fıkra da biz yayınlayalım...
“Adam, Kayserili arkadaşının latex-kauçuk ürünler yapan fabrikasını geziyordu... Bir ara bir otomatik makinanın başına gelir ve makinadan ilginç seslerin geldiğini duyar ;
- Pissst.... PAT..! .....pissst ..PAT..! .....pissst....PAT..!
Merak edip sorar bu makinanın ne yaptığını ve neden bu seslerin geldiğini…
Arkadaşı cevaplar :
- Bu makina biberon emziği yapiyor... "pissst" sesi kalıba gelen latexin şişirilip emzik formu aldığını, "PAT" sesi de ucuna açılan deliğin sesini belirtir...
Geziye devam edip başka bir makinanın başına gelirler.
Bu makinadan da benzeri sesler geliyordu ama sıralamaları farklıydı ;
- Pisssst.... Pisssst.... Pisssst.... Pisssst.... PAT..!
Adam gene meraklanıp sorar;
- Peki bu ne makinası?
- Bu prezervatif makinası...
- Ama neden 4 "Pisssst"tan sonra 1 "PAT" sesi geliyor...
Arkadaşı yanıtlar;
- Her 4 prezervatiften sonra 1 tanesinin ucunu deliyoruz da ondan…
Adam şaşkınlıkla ve biraz da kızarak sorar...
- Ama neden..? Bu yaptığınız hiç de hoş değil..
Kayserili cevap verir..
- Öyle mi... Emzikleri kime satacağız peki...?”
.................................
Şimdi bir de yine izninizle, ayniyle vaki, bir askerlik anımızı burada sizlerle paylaşalım.
Anlatan, bölüğümüzün astsubayı.
12 Eylül’ün hemen ertesinde, yeni mezun olarak, Hakkari’de görevlendiriliyor. Görev nedeniyle, ilk kez geldiği bölgede, ilk dikkatini çeken, halkın cehaleti.
Günün birinde, bulunduğu bölgeye Kızılay ekibi geliyor. Amaç, köylüye nüfus planlamasını öğretmek.
Köyde, erkekleri köyün kahvesine topluyorlar, kadınları da köyün okuluna. Kadınlara hemşireler nüfus planlamasını anlatacak. Kahvedeki köylü erkeklere de nüfus planlamasını anlatmak da, bizim genç astsubay arkadaşa düşüyor.
Hemşirelerden biri bir koli prezervatif veriyor ve “Bunların nasıl kullanılacağını biliyorsunuz değil mi?” diye soruyor, bizim genç astsubaya.
O da, yiğitliğe halel gelmemesi için, “Herhalde” diye karşılık veriyor.
Açıyor koliyi, içinde küçük küçük paketçikler!.. İlk muhtardan başlıyor. Çağırıyor yanına, “Al muhtar, önce sen kullan, köylü de senden görsün de onlar da kullansın!..” diyerek, bir prezervatif veriyor.
Amaç, nüfus planlaması, planlama aracı da prezervatif ya... Köylünün lideri muhtar kullanırsa, diğerleri de kullanır diye güzel bir başlangıç yapıyor genç astsubay...
Muhtar, zor bela elindeki küçük poşeti yırtıyor, içinden çıkan kaygan prezervatifi elinde eviriyor çeviriyor, ne yapacağını, nasıl kullanacağını anlamaya çalışıyor... Ama yok, bir türlü kavrayamıyor.
Genç astsubay, bakıyor ki muhtar prezervatiften habersiz, yol göstermek zorunda kalıyor;
“Hadi yut bakalım!..” diyor.
Muhtar, tekrar elinde eviriyor, çeviriyor. Nasıl yutacağını düşünüyor, sonra da dönüyor genç astsubaya;
“Valla başefendi, ben daha bu yaştan sonra zaten çocuk mocuk düşünmüyorum, ben almasam olmaz mı acep?” diyor.
Ama orada devletin otoriter gücünü de temsil eden genç başefendi, köylüye örnek olması için, sert ve tok bir sesle haykırıyor;
“Yut ulan, yoksa!...”
Muhtar çaresiz, bir bardak suyun yardımı ile elindeki kaygan prezervatifi zor bela da olsa yutuyor.
Muhtardan sonra, sırada yer alan 8-10 kişi daha tüm karşı çıkmalarına karşın, içi görev aşkıyla yanıp tutuşan genç başefendinin son derece ikna edici(!) emirleri karşısında kendilerine verilen prezervatifleri de yutmak zorunda kalıyorlar.
Derken, nasıl gittiğini kontrol etmek için Kızılay’ın hemşiresi, köy kahvesine geliyor ve bizim genç başefendiye soruyor;
“Nasıl gidiyor? Herhangi bir problem var mı?”
Genç başefendi de, herhangi bir problem olmadığını, köyün bütün erkeklerine teker teker prezervatif yutturduğunu söylüyor!.. Hemşire;
“Neee? Yutturuyor musun? Yahu sen deli misin? Bunlar yutturulur mu? Yoksa sen bunların nasıl kullanıldığını bilmiyor musun?” diye, genç başefendiye bozuk atıyor.
Hayatında ilk kez prezervatif gören ve nasıl kullanıldığını dahi bilmeyen genç başefendi, çaresiz olarak bilmediğini de itiraf etmek zorunda kalıyor...
Hemşire de bunun üzerine prezervatifin nasıl kullanıldığını münasip bir lisanla başefendiye anlatıyor ve bundan sonra erkeklere nasıl kullanılacağını, erkek erkeğe anlatılmasını sağlamak için kahveden çıkıp gidiyor...
Başefendi de, başta muhtar olmak üzere, köyün erkeklerine dönüp;
“Yuhhh size be!.. Bakayım biliyor musunuz diye sizi denedim. Bu prezervatifler hiç yutulur mu?” diye bozuk atıyor.
Köylü de, son derece meraklı gözlerle, lafın gerisini bekliyor!..
Genç başefendi de, hem adıyla sanıyla, hem de görsel bir şekilde nerede ve nasıl kullanılacağını gösteriyor...
Da, köylümüz de nüfus planlamasını öğreniyor.
..................................
Geride bıraktığımız Pazar günü, CNNTürk televizyon kanalında, Mehmet Ali Birand’ın hazırladığı belgeselde, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük sanayici ve işadamı olan rahmetli Vehbi Koç’un hayatı anlatılıyor.
Başlangıçtan, o yıllarda çekilen son durumuna kadar işadamlığının ön plana çıkarıldığı belgeselin bir bölümünde, rahmetli Vehbi Koç’un sosyal sorumluluk projeleri de izleyiciye aktarılıyor.
Hayatta iken en yoğun şekilde ilgilendiği konulardan biri de, kuşkusuz nüfus planlamasıydı rahmetli Koç’un. Bu konuda hem çeşitli etkinliklerin düzenlenmesini sağlarken, oluşturduğu Vakıf ile Türk insanının mutlaka nüfus artışı oranını düşürmesi gerektiğine işaret ediyor; “Önümüzdeki yıllarda, bu hızla nüfus artışı olursa, Türkiye açlık ile karşı karşıya kalır” diyerek, hızlı nüfus artışının sakıncalarını da dile getiriyordu.
...................................
Meğerse, bizim de nüfusumuz gittikçe yaşlanıyormuş!.. Sayın Başbakan söyledi.
Hemi de söylemini vurguluyor;
“Benim dört çocuğum var!.. Keşke daha çok olsaymış!..” diyerek teşvik de ediyor.
Eee, memlekette bolluk bereket son derece eşit seviyede dağıtıldığı için, düşünecek hiçbir problemimiz yok çok şükür...
Hani bir söz vardır, “Türk’ün karnı doyduktan sonra, aklı uçkuruna kayarmış” diye!..
Karnımız tok, sırtımız pek, işsizlik diye bir sorunumuz falan asla yok!.. Hatta neredeyse, dış ülkelerden çalıştırmak için adam bile getirtmek zorunda kalıyoruz!..
Sağlık, eğitim, güvenlik, sosyal tüm sorunlarımızın hepsi dört dörtlük hallolduğuna göre, eh bizlere de sadece tavşan gibi üremek kalıyor.
Her yıl bir çocuk!..
2030 yılında nüfusumuzu 100 milyonun üzerine çıkaramazsak, yazıklar olsun bizim Türklüğümüze!..
Haa, bu arada hanımlar belki biraz eziyet çekecek ama ne yapalım canım, koskoca başbakanın isteğine de karşı gelecek halleri yok ya!..
Neydi sloganımız;
“Bir ki üç yetmez, dört beş altı olsun...”