“Vakit Nasıl Geçti?”
Yoğun bir iş temposundan sonra akşam eve geldiğimde bu soruyla karşılaşmak canımı çok sıktı.“Nasıl geçti vakit?”
Biraz öfkelendim;
“Benim öyle bir sorunum mu var?”
“Yok, o anlamda demedim, hani, can sıkıcı bir şey oldu mu, manasında.”
“Canım şimdi bu soruyla sıkıldı. Ben işimle yoğunlaştım, vakti takip etmedim, o kendi döngüsünde, biz işimizde-gücümüzdeyiz, öyle değil mi?”
Bir süre suskunluk oldu. Batmak üzere olan güneşin kızıllığını yansıttığı camın önündeki koltuğa geçip bir sigara yaktım.
Bir soru üzerine böylesine tartışacağımızı ve sonrasında da böylesine bir yazıyı düşünmemiştim.
Sigaradan bir nefes çekip “vakit geçirmek” deyimi üzerine düşünmeyi, konuşmayı düşledim.
İnternette gramerimiz.com adresinde şu bilgiler var:
Vakit geçirmek: Oyalanmak, bazı şeylerle meşgul olarak zamanın geçmesini sağlamak. Örnek de vermiş:"Top oynayarak vakit geçirebiliriz sanırım."
Bir yazıda okumuştum: “Boş vakit yoktur, değerlendirilmeyen zaman vardır.” diye.
Yaşamın amacı mutluluksa ve insan en çok başkalarını mutlu ederek mutlu oluyorsa sürekli gelişmek ve çevresini de geliştirerek güzelleştirmelidir.
Böylesine yoğun, güzel işler için en büyük kısıt zamanın yetmezliğidir.
O durumda vakti hep etkin değerlendirmek, hatta “artık zaman” yaratmak ve mutluluk için uğraşmak durumundadır.
İnsanın hep yaptıklarıyla yapabilecekleri arasında geniş bir mesafe vardır.
Daha az zamanda daha çok ve daha büyük işler yapabilme arzusu ve uğraşı içinde olanlar için zaman kesinlikle yetmez.
Ama sınırlı ömür parantezinde insanlık için bir-iki güzel ve yararlı iş yapmış olmak bile yaşamı hak etmeye yeter.
Bu da yaşamın başka çeşit bir mutluluğudur.
Derken ben sigaramdan bir nefes daha çekip, uzaklara ufuk çizgisine baktığımda güneş batmış, geride kızıl bir mavi deniz bırakarak döngüsüne devam etmişti.
“Vakit geçirmek” üzerine düşünürken, vaktin nereye ve nasıl gittiğini anlamamıştım bile…