“Temmuz İçin Yaralı Semah”
“Dünyada ki bütün halklar dosttur.
Yanlış eğitilerek, yanıltılmadıkça, birbirlerini anlar Üzmek ve öldürme istemezler
Savaşların külfetini onlar
çeker:
Nimetlerini başkaları,
yanıltıcılar
Toplar.
Asım BEZİRCİ
“Temmuz İçin Yaralı Semah”
Temmuz sıcağında temmuz yangınını, tarifi mümkün olmayan o yürek burkulmasını anımsamamak mümkün mü.Ben de bu temmuz sıcağında yazımı, yüreğimizi burkan, o açıya, İnsan olma erdemimizi karartamayan o kara yüzlülerin çıkardığı kara yüzlülerin örgütleyip, yönettiği yangına o insanı insan olmaktan utandıran cızırtıya, otuz üç aydın yazar,güzel insana, sevi dolu seviyeli insanlara,otel çalışanı iki emekçinin anısına adıyorum.
İçeridekileri yakmak için otele dalıp dışarı çıkamayan yanık kokuları bizim açımıza, cızırtısı bizimkilere karışan kandırılmış, kara yüzlüleri anamıyorum. Onlar kara yüzlülerin (Buradan kasıt bu olayları örgütleyip bu olaydan nemalananların tümüdür. Sivas halkını değildir.) Kara yüzüne tükürmek için ağzımda kara tükrük olarak duruyor. Ama ben insanım tüküremiyorum insana benzeyenlerin yüzüne.
Madımak otelinin utanç müzesi olmasından utananlar bilmeliler ki, İnsanlık adına utanç duyulacak olayların yaşanmaması için, yaşanmış olanlarla yüzleşip. Toplumsal belleğimizi sevgi barış ve kardeşlik duyguları ile yenilememiz. Karanlık ve kara yüzlülerin kendilerini ve olaylarını mahkum ederek tarihe gömmemizle zorunludur. Bunun yolu da Utanç müzesidir.
Sanırım bu güzel insanları en güzel anan, insanların başında Şair kemal Özer gelmektedir. Kemal Özer “Temmuz için yaralı semah” adını verdiği şiir kitabı ile temmuz yangınına en güzel anıtı dikmiştir diye düşünüyorum.Kemal Özer’in Şair yüreğinin duyarlılığından, İnsancıl beyinin damıtarak yazdığı şiirlerinden örneklerle. Anmamı tamamlamak istiyorum
SİVAS BULUŞMASI
“Şu illerin taşı hiç bana değmez
ille dostun gülü yaralar benifl “
pir sultan abdal
Bizi bir araya getiren
elimize aldığımız kızıl bir güldü
yüzyıllar önce bir dost eliyle
atılan taştan bile daha ağır
onulmaz bir yaraya dönüşmüştü
Bizi bir araya getiren
ipin darağacında sallandığı gündü
ayakları altında dedemin
savrula savrula akan
sellerin kanlı köpüğüydü
Bizi bir araya getiren
boğazına doladıklar, düğümdü
ne yıllar unutulacak kadar uzak
ne yarınlar zalimlerin hükmünde
bir defter gibi dürüm dürümdü
Bizi bir araya getiren
birbirimizin yüzünde gördüğümüzdü
uzundu usuldu dedemin boyu
yakasız gömleğini aşıp ölümün
ışığa çevirdiği solgun yüzüydü
Bizi bir araya getiren
gülü sınavdan geçirecek o sözdü
biri taş, biri taştan daha ağır
susmak mı konuşmak mı, hangisi,
dedemin siteminde tartılan yükümüzdü
Kemal Özer
Sivası 2 temmuzda yitirdiklerimizin anısına yazılan temmuza naıt gibi duran KEMAL ÖZERİN ŞİİR KİTABI Anma için okunacak en güzel şey bence. Ben geç keşfettiğim bu anıtı görmeye davet ediyorum sizleri
ŞEHİR DÜŞTÜ
(yirmi birinci yüzyılın fotoğrafları )
/“Hünkar sağır olmuş ünümüz duymaz /Masumlar boğdurur padişahım varım “
Pir Sultan Abdal
Ay sönerken kum ıslanır, sözüm geçmez denize/ kuş kafesten can bedenden usulca../
Zor çekerim bu acının yükünü /omuzum da büyüyen kamburdu /Sivas boynumda kement ve sarı sabır
/içimde kördüğüm ateşin narı /ve ölümün öte ucu... bir kahır/gülü sana külü bana yazdılar /
yaram canımdan ağır /‘su’sar dilim usul usul kan gider./
(Ah, gün doğmadan ışıyan gözlerim /bir sen kaldın kirlenmeyen içimin sandığında/ yangınlardan arta katan birde ben.)
Çok eskiyim bugün /zaman zehir.., bütün dostlar gurbet olmuş/yol aradım yürümeye, koklamaya bir hava/
üşüdü sesim kalakaldım /ne kadar yalanmış yüzleriniz / oysa ayni güneş batmaz mıydı gözlerimizde /aynı geceyi susmaz mıydık hepimiz /yan yana sırt sırta evlerimizde.
Bir yıldız aktı... dilek m tutsam /bütün gece kayaları oyup durdu rüzgar/ ve dağlar yas tutuyordu yaban gülleri için/ nasıl da solup gittilerdi gecelerin koynunda/ sevdaları kurda kuşa..
Birazdan sönecek bu şehir/ mumyalı hayat, uçuşan kıvılcımlar/ gecenin dişlerinde çürümüş et kokuları
ve avcılar ve şarap ve kan ve kirli zaman/ içimden söküp atamadığım ince anılar
nar düşlerim sandıklara baslı/ acı sularına daldığım derelerde/ ay dolanır hiç sönmezdi/ mayıs kokan avlularda
başlarına sabun vurulup yıkanan
ve ufkun ardına bakan/ uçurum çocukları/ güllere sakladım sizi /Son kuşlar da uçtu/ durmak zormuş buralarda
aşkları bozkır... Harun dan masal /hüzünler geçiyor yamacından bu şehrin/ uyuyan mor dereler... koyunlar
yoldan çıkmış kuzular / sen dilenci kız/gözlerini yitirdin burada,o güvercin gençliğini/ -konuşursam yanar dilim.
Zor çekerim bu sevdanın yükünü/ gözlerimde ıslak nakış /açmayan bir tomurcuktu damlalar
yüzümde senden bir masal kalır/ipeğine sar beni.
Yaz da bitti/ perdelerde kaldı zaman /camlarda yüz deseni
avuçlarında ayın gümüş kırıntıları/ saçları kül kokulu kadınlar.
Gölgeli günlerdeyiz/ dağların karı ağır... sokaklar ölüm telaşı/ günlerden bulut... erken kalkmayın çocuklar
yine kapkara bir ankara bakıyor tepelerden size/ emanet bir gökyüzü, /-kalbim, bugün niye ötmüyor kuşlar
Esmer güne açılıyorum bugün/ uzak çocuk seslerine... yağmur sicim/ kapatıyorum pencereyi
radyoya uzanıyor ellerim:/ dün gece biri asmış kendini /avuçlarında tarihin sıyrıkları
gözleri boşluk.
Bu gece uyumadım, can verdim karanlığa/ gelinciklerden akıp gelen çocukları düşündüm/
yeşil salkımlı avluları ve ölü şehrin kıyısında/ yüzünü kaybettiğim babamı.
Ey sana ankara tepelerinden bakılan /gülüşü sönmüş halk çiçeğim./ dağların çalınıyor, baharın
benden bilme /kaybolup gidiyor her şey kan ter içinde /dudaklarımda gül yaprakları.
Az önce bir kırlangıç geçti buradan /kanadı elimde kaldı /pusudayım... bütün girişler akşam hüznü/
ve aldatılan kadınların kilide vurulan sesi/ yüzlerinde taşıdığı emanet gülüş/ sustukça ertelendi sevgileri... sustukça/ memede çocuk elleri
Bütün zamanlarını topladım bu çağın ne utanç! ne çok kan!/ yo boyu atılan çiçekler gördüm/
ve bir yanda ölülere ağıtlar /bir yanda savaşın tanrıları /parçalanan bedenler suyu kirleten eller /ve kum.., korkunç ölülerle süslenen kum /ve çocuklar..dağlarda ot yiyen...
İşte /yine akşam,/ birazdan geceyi saklayacağım /saçlarımın arasında/ canım uçuk.,. tenim toprak kokusu karanlığı delen fırtına /kimde şiir yarası /ve kuyu gözlerimde sallanan /ölü bir şehir/göğsümde yaban kuşları /
dallardan ağan güz/ inceden gam...
Benim sende payım kaldı ey şehir! /köprüler yıkıdı... sular yas içinde
şehir düştü diyorlar
sıla hakkı ne verirsin
Tutun ben! /şehir /düş/t/ü
Arzu K. Ayçiçek
Bu yazıyı yazmamda en büyük katkısı olan Aylık olarak basılan EVRENSEL KÜLTÜR DERGİSİ’ ne bu güzellikleri bize sunduğu için teşekkür ediyorum. Başta Derginin yayın yönetmeni Aydın Çubukçu’ ya ve derginin 19 yıldır kesintisiz yayınlanmasında emeği geçen tüm güzel insanlara teşekkürler ederek. Barış kardeşlik umutlarımı köreltmeden, Sevginin önünde eğiliyor. Karanlığın ebedi sürmeyeceğine dair umudumu sizlerle paylaşıyorum
Sadık TÜRK