“Kurtar Bizi Baba”
Saygıdeğer okurlar, ülkemizin sevk ve idarecilerinden memnun olsak ta olmasak ta onlar bizim sandıktan çıkardığımız idarecilerimizdir. Onlar uzaydan gelme değil, bizim içimizden yine bizlerin oylarıyla seçilerek çıkan sevk ve idareciler. Biz toplum olarak ne isek, onlarda bizim aynımız. Biz ne istiyor isek, kimi istiyor isek, işin başına o geliyor.
Öyle ise hiçbirimizin yalandan yere çamura yatmamıza gerek yok. İşin bizde başlayıp bizde bittiğini bizim büyük çoğunluğumuz bal gibi biliyoruz. Ama her ne hikmetse sandık önümüze geldiğinde yine bildiğimizi okuyarak, yalandan yere bağırıp çağırıyoruz.
Ülkemizin ve insanlarımızın içersinde bulunduğu vahim durum ve bu durumun çözümünün halkın kendisinde olduğu bugüne kadar birçok defalar bazıları tarafından ağız içersinden söylendi. Fakat bu sözlere bu yüce millet görüldüğü gibi pek rağbet etmedi ve ülke olarak nerelere geldik nereye gidiyoruz sonu hiç belli değil!
Ancak valimiz Sayın Recep Yazıcıoğlu beyefendi tarafından yüksek sesle haykırılarak söylenen ve yazılan çözüm siz değerli halkımızdadır sözünü, üstüne basa basa, tekrar tekrar yazmak suretiyle sizlere hatırlatarak, hafızanıza kazımak istiyoruz.
Kurtuluş halk olarak sizin elinizde dendiği halde bir türlü kendimize gelerek bu düşünceyi hayata geçiremediğimiz için bir kez daha tekrar edelim ve diyelim ki, Biz ne isek, ülkemizin sevk ve idaresine seçtiklerimizde bizlerin aynıdır.
Peki, bu durumda seçmenlerden istenen ve beklenen gerçek nedir dersiniz? İsterseniz bu can alıcı soru karşısında bugüne kadar almadığımız derin bir nefes alalım ve iyice düşünerek son kararımızı öyle verelim.
İdarecilerimizin parmakla gösterilmesini istiyor isek bizimde kendimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Bunun tek yolu okuyarak çok çalışarak ve düşünerek yaşamaktır Çünkü son pişmanlık fayda etmiyor.
Evet, saygıdeğer okurlar” Tilki’nin dönüp dolaşıp geleceği yer, Kürkçü dükkânı ”misali,biz artık aynı adamlara ve aynı yerlere gelmeyelim.Bizim için ülkemiz için hayati önem arz eden ve hatır gönül pahasına yanlışa oy vererek yine bizlerin batırdığı sandıktan bu kez kendini iyi yetiştirmiş seçmenler olarak adam gibi adamları seçmek suretiyle bu cennet vatan ülkeyi ve insanları düşürdüğünüz yerden çıkaracak olan valimiz Sayın Recep Yazıcıoğlu’nun dediği gibi yine sizlersiniz diyor, vali beyin söylediklerine inatla ve titizlikle defalarca tekrar ederek yeniden dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Türk halkı, prof. İlber OLTAYLI’nın da ifade ettiği gibi önce apartman yönetim şeklinde, yaşadığı dar muhitte, demokratik katılımı ve yönetimi öğrenecek; bilahare yerel idarelerde yönetime katılmak, yerel sorumluluk üstlenmek, çözüm ve tercihler noktasında bir yaşama kültürü ve bir hayat felsefesi biçimi, belirli süreçte oluşacaktır.
Hiçbir organ, özellikle yasama ve yürütme, merkezi idare ve yerel idare, kısaca taşradaki ve merkezdeki siyasi ve idari yapı olması gereken yerde değildir. Sorumluluklar ve yetkiler net değildir. Yasama organı fiilen yürütme organı haline gelmiştir. Hukukta buna yetki gaspı denir. Bir kaos, toz-duman ve anarşi vardır. Kurumlarda hiyerarşi, patronluk, disiplin, randıman yoktur. Görevini yapanla dalga geçen arasında ayrım yapılmamaktadır. ‘’şerefül mekân bil mekin ‘’ ölçüsü asla yoktur, yerine paraşütle makamlara atanan particiler vardır. Liyakat esası asla göz önüne alınmamaktadır. Partizanlık, himayecilik, yağcılık, üçkağıtçılık salgın ve sari hastalıktır. Siyasi mevkiler de, idari makamlar gibi, belirli aşamalardan geçerek yükselinen yerler değildir. Bugünkü düzende toplumun kreması sandıktan çıkmamaktadır.
Şu anda toplumun %10’u milli gelirin % 50’sine yakın bir bölümünü kullanmaktadır. Bu durum zaman içinde uygulanan ekonomik politikalarla oluşmuştur. Gerçi dünyanın her yerinde zengin, orta ve alt sınıflar vardır; şüphesiz bizde de olacaktır. Ancak bu sınıflar arasında uçurumların olmaması gerekir. Yoksa müteşebbis, para kazanan insanlar olmaz ise ticari-sanayi-ekonomi gelişmede olmaz. Karşı olunması gereken zengin sınıftan ziyade, halka arasına mesafe koyan, halkla yabancılaşan, kullandığı oligarşik yetkileri halkla paylaşmak istemeyen, elit, halktan kopuk aydın ve seçkinci sınıftır.
Bunlar paylaşmaya razı değillerdir. Resmi ideolojiyi savunurlar ve bu konudaki hâkimiyetlerini kaybetmemek için halkın yönetime katılmasına, gerçek anlamda demokratikleşmeye karşı çıkarlar. Mutlu azınlıkla kastedilen, egemenliği tek taraflı olarak kullanmak isteyen seçkinci, aydın, sivil, askeri bürokratlardır.
Parlamenter sistemin Türkiye’nin bünyesine geçen zaman içinde hiç de uymadığını ve belirli birikimi, deneyimi, teamülü de oluşturmadığını görmekteyiz. O zaman tarihten gelen sisteme uygun olarak ‘’ Başkanlık sistemi ‘’ ne geçme belki daha uygun olacaktır. Osmanlı sistemi başkanlık sistemine yakın bir modeldir. Cumhuriyet yeni bir sistemi getirdiğini zannetmiştir. Fakat kültürümüz, yapımız ve tarih içinden getirdiğimiz birikimler dolayısıyla Cumhurbaşkanları, bilahare Başbakanlar, Atatürk’ten başlayarak fiilen başkanlık yetkisini kullanmışlardır.
Parlamenter sistemin cumhurbaşkanı yerine, mutlak yetkilerle donatılmış birer fiili başkan olmuşlardır. Atatürk’ün milletvekillerini tayin etmesi gibi, hâlihazırdaki siyasi parti başkanları da, güçleri oranında, kendi milletvekillerini tayin etmektedir. Dolayısıyla bir derebeylik düzeni partilerde ve devlet hayatında hüküm sürmektedir. Ama bunun adı konmamaktadır. Milletvekilleri bakanlık beklentisi içinde, genel başkan karşısında suskun, fikir üretmekten, tavır koymaktan çekinir durumdadır. Parti adına yalnız genel başkan politika üretmekte, düşünmekte ve icraat yapmaktadır.
Ülke her an, her saniye başkente taşındığından, bakanlar, on binlerce heyet kabul etmekten, tayin ve terfiden fırsat bulup asli görevlerini yapamamaktadır. Bugünkü sistem ve fiili durumda başbakan olağanüstü güçlüdür. Zirveye çıkanları indirmek mümkün olmamaktadır.
Başkanlık sistemiyle birlikte bu durum ortadan kalkacak, yasama ve yürütme birbirinden ayrılacak ama birbirini denetleyecektir. Bu durumda yasama organı, iş ve işçi bulma kurumu, iş takibi ve fiilen yürütmeyi gasp etme durumundan kurtulacak, gerçek işlevine kavuşacaktır. Parlamenterlik, salt parlamenter olarak onore bir görev olacaktır.
Tek politik kişi halkın seçtiği başkan olmalı; bugün sayısını şaşırdığımız fuzuli bakanlık sayısı 7–8 e indirilmelidir. Bakanlar, başkanın sekreteri konumunda olmalı, sınırlı kadrolarla, sorumlu olduğu hizmetin siyasetini belirlemeli; ulusal projeler ve hizmetin standartları ile meşgul olmalıdır.
Henüz ülke, icra organı ile karar organı arasındaki farkı algılamış değildir. Tüm dikkatler icra organındadır. Çoğu zaman ‘’ Vali ve Kaymakamlar da seçilsin bu işi bitirelim‘’şeklinde kolaycı yaklaşımlar sergilenmektedir. Yönetime katılmanın sivil örgütler ve yerel meclislerle olacağı göz ardı edilmiştir. Pederşahi gelenekten ‘’Kurtar bizi baba’’ felsefesi oluşmuştur. Katılmalı yönetim müşterek karar, müşterek sorumluluk şeklinde bir kültür oluşmamıştır.
Bedeli ödenmeyen gelişme ve kalkınma olmaz. Vermeden almak, bir verip iki almak mümkün değildir. Vereceğiz, verdiğimiz için takip edeceğiz, karar vereceğiz.
Organize olmayan toplumlar demokratikleşemez, insan haklarını tahakkuk ettiremezler. Ne kadar çok dernek, vakıf, sendika organizasyon varsa demokratik ortam o oranda oluşur. Örgütlenmemiş kesimler, gruplar, seslerini duyuramaz, yönetime ağırlığını koyamazlar. Maalesef mevcut katı merkeziyetçi, vesayetçi, dayatmacı yapı, ideolojiyi de yaşama biçimini de ince ayrıntılarına kadar, belirlemiştir. Ayrıca sivil oluşumlara da sıcak bakmamıştır, kendi egemenlik gücüne toplumun sorgusuz sualsiz tabi olmasını istemiştir. Bu antidemokratik yapı son dönemdeki bütün gevşemelere rağmen bu şekilde devam etmiştir.
Adalet, ulusal güvenlik, dış politika ulaşım hizmetleri dışında merkez yetkili olmamalı, ulusal projeler dışındaki tüm proje ve hizmetler yerel meclisler ve demokratik sivil örgütler tarafından üstlenilmelidirler. Devlet yeniden tanımlanmalıdır. Patron devlet, halkına ideoloji sunan devletin yerini demokratik, teknik devlet almalıdır. Sistemim dışına itilen yabancılaşan halk, sistemin işçinde yetkili ve sorumlu olmalıdır. Bu modelde kararları politikacı ve teknisyen birlikte alacaktır. Planı, projeyi, fizibiliteyi, bürokrat, teknisyen hazırlayacak; karar ve öncelikleri halkın seçtiği temsilciler belirleyecektir. Aslında yerel politikacılar ile teknisyen, bürokratlar, müşterek karar müşterek sorumluluk noktasında buluşacaklardır diyor, saygılar sunuyorum.