“Bizim Gazete” Yayında
Sık sık söylenen bir deyim vardır; “Terzi kendi söküğünü dikemez” diye.
Sanki, biz gazeteciler için söylenmiş bir söz.
Her konuda kalem oynatırız, eleştiride bulunuruz, toplumda meydana gelen olayları olumlu ya da olumsuz olarak sizlere yansıtırız.
Üstüne üstlük, toplumun bir takım değer yargılarına sahip çıkabilmesi için birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesini önerir, bunun için de sivil toplum örgütlerinin güçlü bir hale dönüşmesinin gerekliliğine işaret ederiz.
Bunlarla kalmaz, Avrupa’dan, Amerika’dan, dünyanın çeşitli ülkelerinden örnekler vererek, oradaki sivil toplum örgütleri ile ülkemizdekiler arasındaki korkunç farklılıkları sergilemeye çalışırız.
İşin gerçeğine baktığınızda, hangi ülkelerde sivil toplum örgütleri yaygın ve güçlü ise o ülkede demokrasi çok daha fazla yerleşmiştir.
Bizim ülkemizde demokrasinin neden debelendiğinin ve de yerleşemediğinin nedenselliklerinden birini de sivil toplum örgütlerinin güçsüzlüğünden kaynaklandığını da düşünebiliriz.
Güçlü bir sivil toplum örgütünün sesinin çok daha gür çıkacağı düşüncesinde olan siyasi otoritenin, bu sesi kesmeye ya da kısmaya gücünün yetmeyeceğini bildiği için, toplumun isteklerini de karşılama görevini zorunlu olarak yerine getirmesi de kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizdeki bir takım tanımların, bir takım kavramların ve de bir takım olguların yerleşememesinde, öncelikle kabahatin bizlerde, yani halkta olduğunun bilincine varıp, örgütlendiğimiz anda ise tüm bu zorlukları aşacağımızın da zamanı gelmiş olacaktır.
Yukarıda da dediğim gibi, benzeri düşüncelerimizi sık sık sizlerle paylaşırken, bu konuda size çeşitli örnekler verirken, bizim yani gazeteci camiasının en büyük eksikliğinden biri de kendi sivil toplum örgütünü oluşturamamasıydı.
Yanlış anlaşılmasın, Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti ismiyle kurulu ve belki de Türkiye’nin en eski gazeteci sivil toplum örgütlerinden biriydi ama ne yazık ki sadece şeklen...
Fiiliyatta hiçbir gücü, hiçbir etkinliği ve de hiçbir çabası olmayan bu örgüt, uzun yıllar keyfe keder bir yönetim anlayışı içerisinde yönetilerek, bir anlamda bizlerin de sesinin çıkmasını engelledi.
Bizler de dahil kimi arkadaşlarımızın “sesimizi duyuralım” şeklindeki önerileri de, yönetim kademesinde değer görmeyince, bu yönetimin değiştirilmesi gerekliliğinin de şart olduğu bilinci içerisine girdik.
Sonuçta bir süreç yaşandı ve çalışmayan yönetim gitti, yerine sesimizi duyuracağı iddiasında bulunan bir yönetim geldi.
Öncelikle şunu kabullenmek lazım ki, siyasi parti ya da sivil toplum örgütlerinde görev almak tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır.
Bizim ülkemizde, bu tür örgütlere katılımda ve etkinlikte vatandaş olarak fazla bir çaba göstermemenin yanı sıra, bu örgütlerde yer alanların da, bizler için çalışmasını da bekleriz.
Hani, işin bir ucundan da biz tutalım veya taşın altına elimizi koyalım felsefesi ne yazık ki, bizim ülke insanımız için söylenmiş bir söz değildir. Çok sık dile getirmemize karşın, en çok kaçtığımız eylemdir.
Bu nedenle, bu örgütlerin yönetiminde görev alanların da gönüllülük esasına dayanması, yapılan hizmetin de bir süre sonra aksamasına da yol açmaktadır. Çünkü, seçen kişi seçtiği kişiyi anında yalnız bırakır ve karşılığında da çok şey ister.
Haklı olup olmadığına da bakmaz, sadece ister.
İşte, bizim Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti’ndeki olayların kısa bir özeti de, diğer sivil toplum örgütlerinden çok da farklı değildir.
Eski yönetimin duyarsızlığına, üyelerin umursamazlığı da eklenince, gazetecilik camiası hem bölündü, hem de kendi içerisinde anlaşmazlıklara düştü.
Göreve yeni gelen yönetim de bu bilinç içerisinde hareket ederken, doğruyu söylemek gerekirse, yılların usta gazetecisi Ramazan Demir de, işin neresinden başlayacağının koordinasyonunu da çok iyi yaptı.
Yıllar yılı bir gazetenin bürosundan yönetilmeye çalışılan ve kendine ait bir yeri dahi olmayan BCG’ye öncelikle bir yer kazandırılması gerekiyordu.
Ramazan Demir, tüm mesaisini bu yönde harcamaya başladı. Derken, uzun uğraşların ardından BCG kendine ait bir büroya kavuştu.
Allah nasip ederse önümüzdeki ay, bu büronun hizmete girişini gerçekleştireceğiz.
Başkan Demir, bununla da kalmadı, cemiyet üyeleri arasında iletişimin de sağlanması gerçeğinden hareket ederek, özgün bir web sitesinin de en kısa süre içerisinde hizmete girmesi için çalışmalarını bu kez, bu yöne kaydırdı.
Hazırlık aşamasında olan www.balikesirgc.org.tr ile de tüm dünyaya açılacak olan Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti, aynı zamanda kendi haberleşme organı olan gazeteyi de hayata geçirmenin mutluluğunu yaşıyor.
Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti ambleminin yanında “Bizim Gazete” logosu ile yayın hayatına başlayan gazetemiz, bundan böyle hem bizlerin bizlerle, hem de bizlerin sizlerle olan iletişimine çok daha farklı ve çok daha renkli bir boyut getirecek.
Bizler, hem kendi adımıza hem de sizlerin adına hayırlı ve de uğurlu olması dileğimizle, “Bizim Gazete”ye hoşgeldin derken, ömrünün de uzun olmasını diliyoruz.
Asıl söylemek istediğim ise şu; demek ki istenilirse bazı şeyler yapılabiliniyormuş.
Ama, “ne anlayacaklar zaten” mantığı ile hareket ettiğiniz zaman, hem hiçbir şey yapamazsınız, hem de takdir edilmezsiniz.
Kaldı ki, “Hiç kimse destek vermiyor” yalancı bahanesinin arkasına ne kadar sığınırsanız sığının. Bahanelerinizin tümü geçersiz kalır.
Tüm bu girişimlerden ve de oluşumlardan dolayı Ramazan Demir başkanlığındaki yeni BCG yönetimini kutlamak gerekir.
Tabii sadece kutlamak değil, destek de vermemiz gerekir.
Şunun şurasında yeni yönetime seçildikleri daha bir yıl bile olmadan, öncelikle üyeler arasındaki birlik ve dayanışmayı sağlamak ve kalıcı hale getirmek için gerçekleştirdikleri çeşitli etkinliklerin yanı sıra, bir büro, bir internet sitesi ve bir de yayın organının kazandırılması, asla ve asla küçümsenmeyecek bir çabadır.
Kendilerini tekrar tekrar kutluyoruz.
Üzülerek söylemek gerekirse, bu desteklenmesi gereken çabaların, yüzde birini dahi başaramayanlardan da, köstek geldiğini ve geleceğini de görüyoruz, duyuyoruz.
Mesleğiniz ne olursa olsun, insan egoizmi hayata yön veriyor. Bu egolarımız doğrultusunda hayatımızı şekillendirirken, belki de dünyanın dengesinin bu denli bozulmasının en büyük nedenlerinden birinin bu olduğunu görmezden geliyoruz.
Eskilerin deyimi ile üç günlük dünyada, birbirimizi teşvik edip, destekleyeceğimiz yerde, aksine köstekleyip ayağa kalkamaya çalışana bir çelme takmak için özel bir uğraş içerisine giriyoruz.
Böylesine bir dünyada yaşayan bizlerin, topluma yol gösteren bir meslek dalı olan gazetecilik içerisinde yer alan bizler arasında çok daha fazla yaygın olması ise karamsarlığın ulaştığı boyutu göstermek açısından iyi ama olumsuz bir örnektir diye düşünüyorum.
BCG yönetiminin, önümüzdeki süreçte, çok daha büyük başarılara ve etkinliklere imza atacağını da biliyorum. Atacakları her imza ile bizleri biraz daha fazla bir araya getirip, aramızdaki sevgi ve saygı bağını da kuvvetlendireceğini umuyorum.
Ve şimdiden kendilerine başarılar diliyorum.
EMİN ÇÖLAŞAN KENDİ ÖDESEYDİ NE OLURDU?
Son günlerde Hürriyet gazetesinin en önemli köşe yazarı Emin Çölaşan’ın 22 yıldır çalıştığı gazeteden kovulması, medyada ön plana çıkan haberler arasında yer alıyor.
Burada Emin Çölaşan’ın kariyerini ve yaptıklarını tartışacak değilim. Kesinlikle, Türk Basın Tarihi’nde ayrı bir değerinin, ayrı bir öneminin olduğunu ve son derece de takdir ettiğimi söylemeliyim.
Ancak aklıma gelen bir soruyu da sormadan edemiyorum; “Acaba, Emin Çölaşan başta Melih Gökçek olmak üzere, yazdığı her yazıdan dolayı ödemeye mahkum edildiği tazminat cezalarını kendi cebinden ödeseydi, bu kadar sivri dilli yazabilir miydi?” Siz ne dersiniz?