“Ben, 265 kişinin Sözcüsüyüm!..”
Bayram öncesi Bandırma gündeminde yer alan Kipa’nın, yeni otogar arazisine büyük bir alış veriş merkezi yapması ile ilgili tartışmalar, bayram sonrası hız kesmişe benziyor.
Zaten, genelde bizim ülkemizde iki-üç gün süren bir tartışma, daha sonra gazetecilik diliyle “vukuat-ı adiye”den sayılır.
Biliyorsunuz, son belediye meclis oturumunda, Kipa’nın Bandırma’ya gelmesi ile ilgili meclis üyeleri görüşlerini dile getirdi. Bunlar geniş bir şekilde gazetemizde de yer aldı.
Özellikle Kipa’ya karşı çıkan üyeler, Bandırma’-daki esnaf kesiminin büyük bir mağduriyete uğrayacağını, esnafın intiharı anlamına geleceğini belirtip, gelmemesi yönünde tavır sergiledi.
Hatta, Nuri Taşçı’nın söyledikleri ise son derece dikkate alınması gereken bir konu olarak kulaklarda yer etti. Dedi ki Taşçı; “Üniversite kenti olan ve gelirinin çok büyük bir kısmını üniversite öğrencilerinden sağlayan Çanakkale’de, bir yılda elde edilen gelirin üç katını Kipa tek başına toplayıp gidiyormuş!..”
Oradaki arkadaşlarından edindiği bilgi bu.
Kipa’nın Bandırma’ya gelmesinden en büyük mağduriyete uğrayacak kesimin esnaflar olduğu sürekli olarak dile getirildi.
Bir tek, Çetin Sever olumlu yönde bir görüş belirtti. Bir önceki meclis oturumunda ise yeni AKP’li Hamit Levent Gürer de görüşünün Kipa’nın gelmesi yönünde tavır sergilerken, Göksel Karlahan da yaptığı basın açıklamasında, olumlu bir gözle baktığını dile getirmişti.
Bu arada, en çok mağduriyete uğrayacak esnafın hiç sesini çıkartmadığını, bu konuda görüş belirtme-diğini, özellikle zabıtalardan çekindiklerini yine bu köşeden sizlere aktarmış, hatta esnaf temsilcilerinin de bu tartışmaya kayıtsız kaldığını öne sürmüştüm.
İşte, dün bizzat ziyarete gelip, bu konuda kayıtsız kalmadığını gösteren bir esnaf ve sanatkar temsilcisi ile bir hayli uzun bir söyleşide bulunduk.
Daha doğrusu esnaf olmaktan ziyade, sanatkârların temsilcisi olduğunun altını sürekli çizen Bandırma Elektrikçiler ve Elektronikçiler Odası Başkanı Eyüp İl ile içinde bulundukları sorunları, tüm bunların yanı sıra da Bandırma’nın durumunu konuştuk.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki, Eyüp İl son derece zeki ve akıllı, odasının tüm sorunlarını çok iyi bilen, sadece odasının değil, tüm esnafın ve sanatkârın içinde bulunduğu sorunları derinlemesine irdeleyen, irdelemenin ötesinde de çözüme kavuşturmak için de gerektiğinde Bakanlığı dahi yargıya vermekten çekinmeyen dik duruşu ile sevdiğim bir arkadaş.
Başkanlığını en iyi şekilde yapmak için büyük uğraş verirken, odasına bağlı üyelerinin haklarını da sonuna kadar takipçiliğini yapıyor. Karşılıklı iyi niyet çerçevesinde aşamadığı konuları ise hiç çekinmeden yargıya taşıyor. Bugüne kadar da 8 kurum ile mahkemelik olmuş. Hem de içinde Bağ-Kur ve Bakanlık da olmak üzere... İnandığı konunun sonuna kadar takipçisi olmaktan asla kaçmıyor.
Eyüp İl, Bandırma’nın gelişen, büyüyen ve modernleşen bir kent olduğuna da dikkat çekerek, Kipa’nın gelişinin de doğal bir sonuç olduğunun kabullenilmesi gerektiğine inanıyor.
“Nasıl ki, ilk olarak Eğitimciler Kooperatifi açılırken, ardından Gross, Gima, Migros, Bim, Carefoure gibi büyük marketler kurulurken karşı tepkimizi gösteremediysek, Kipa’nın gelişi de sermayenin dünya üzerinde olduğu gibi Türkiye genelinde de yayılmasının doğal bir sonucudur.” diyerek, bir anlamda Bandırma’daki tepkisizliğe, duyarsızlığa ve umarsızlığa dikkat çekiyor.
Haksız da değil bence Eyüp İl. Evet, ne yazık ki Bandırma’da bir adamsendecilik hakim. Bireyden, sivil toplum örgütlerine ve siyasi partilere kadar uzanan bir yelpazede, bir vurdumduymazlık sergileniyor. Sadece bir iki parti, bir iki sivil toplum kuruluşu temsilcileri konuşuyor. Onların dışındakiler sus pus adeta.
Genel kurullarda kıyasıya bir rekabetin yaşandığı bir takım sivil toplum kuruluşlarının yönetimine gelenler, daha sonra kendilerini seçenlerin, neden seçtiğini unutmuş bir şekilde, koltuklarının sıcaklığını kaybetmemek için kalkma zahmetine dahi katlanmıyorlar.
Hep bilinen ve verilen bir örnek olduğu için bir kez daha dile getirmekte yarar olduğu düşüncesiyle, 5 milyonluk Danimarka’da, örgütlü kişi sayısının 35 milyon olduğunu belirtilir. 70-75 milyonluk Türkiye’de ise topu topu 5 milyon!..
Biz böylesine örgütlü toplum olmaktan kaçınırken, birey olarak dut yemiş bülbül olurken, bizleri temsil etsin diye seçtiğimiz sivil ya da siyasi parti temsilcileri de doğal olarak bildiklerini okumaktan geri durmayacaklardır.
Aylardır yazıp çiziyoruz. Kipa gelecekti, geliyordu diye. Tabii ki vatandaş için son derece olumlu sonuçlar doğuracağı muhakkak. Çünkü, oluşacak rekabet, beraberinde kaliteyi ve ucuzluğu da getirecektir. Bu da, vatandaşın kesesine yansıyacaktır. Bunu inkar etmek mümkün değil.
Eh, bunun yanı sıra da esnafın da canı yanacaktır. Esnaf da, şimdiden işaret ettiğimiz bir takım tehlikelere göre, kendi gardını almak zorundadır.
Ya bunu kamuoyunda açık açık tartışacak, tepkisini ortaya koyacaktır, ya da sessizliğini sürdürüp, yarın bir gün ezilmişliğinin acısını sadece ve sadece kendisi çekecektir. Bu konuda hiç kimseyi suçlamayı, kendinde hak bulamayacaktır.
Bugün sessiz kalıp da, yarın can çekişen birinin de konuşmaya hakkının olmadığını düşünüyorum.
Sadece ben mi, herkesin de benimle bu düşünceyi paylaşacağını sanıyorum. Kişinin öncelikle kendi hakkını savunmaktan aciz olup da, can havli ile deli gibi akan ırmakta, bir dal parçasına sarılmasının ne kadar can kurtaran bir unsur olacağını da takdir etmesi gerekir.
Başlığa gelince!.. Eyüp İl “Ben 265 kişi adına konuşuyorum” diyor. Bu 265 kişinin içinde, odasına üye olan 250 kişinin olduğunu, ayrıca son Kooperatif kongresinde de kendisine oy veren 15 kişinin bulunduğunun altını çiziyor.
Yılların kooperatif başkanı Niyazi Güler’in karşısına çıkma yürekliliği gösteren Eyüp İl, bu kongrede aldığı 15 oyun, kendisi için son derece değerli olduğunu da vurguluyor. Kongreye belirtildiğine göre 2 bin üye katılmış ve bunlardan 15’inin kendisine oy vermesi karşısında da; “Demek ki, geriye kalan 2 bin 985 üye arkadaş, esnafın bugünkü durumundan, kooperatif yönetiminden son derece memnun. Onların herhangi bir şikayette bulunmasının gerekli olduğunu da düşünmüyorum” diyerek kendi düşüncesini dile getiriyor.
Şu var ki, Eyüp İl ile konuşurken zamanın nasıl geçtiğinin dahi farkına varmıyorsunuz. Gerçek anlamda dolu dolu bir başkan. Kendisini çok iyi yetiştirmiş. Tam donanımlı bir bilgi birikimine sahip.
Onunla konuşurken, “Keşke, tüm sivil toplum örgütü temsilcileri böyle olsa...” diyorsunuz.
İnanın, Türkiye şimdikinden daha ileride olurdu...