“Av Mevsimi’nin” Temposunda Ruhlar Tükenmekte!
Hayat, bir sürek avıdır ve en acımasız içgüdüdür yok etmek! Kan dökmenin vahşetine kapılınca insan, taşlaşıverir en yufka yürek.İşlenen cinayetin susturulamaz tanığı ve acımasız yargıcıdır, öz bellek. İşte bundan dolayı fayda etmez cinayeti, yerin tüm toprağıyla örtmek… ‘Av Mevsimi’nde acımasızca devam ederken sürek, yok olan av mıdır yoksa avcının ruhu mu, düşünmek gerek!
Bir cinayet ve üç farklı karakterde polisin öyküsü, AV MEVSİMİ… Avcı, Deli ve Çömez iç dünyalarında fırtınalarla boğuşurken bir yandan da avlarının peşinden koşarlar. ‘Av Mevsimi’nin kokusunu çok iyi alan Battal’ın gösterdiği istikamette, hayatlarının değişeceğini bile bile giden cinayet masası polislerinin her şeyi inceleyen gözleri, bir aralık bulup gerçeği görmenin peşindedir…
Cinayet-polisiye türü, işlenmesi en zor konulardan biri! Çünkü ya konuyu işlerken her şeyi çok net verirsiniz. Bu sonu baştan gösterdiği için heyecanı öldürür. Ya da çözüme giden yolda sağ gösterirken sol vurursunuz. Bu da mantık hatası yapmamak için, oldukça derin ve özenli bir senaryo gerektirir. Veya cinayeti arka planda bırakıp ruhsal etkileşimi öne çıkartırsınız. Türün en kolay işlenişi budur! ‘Bu coğrafyaya bir polisiye film kazandırmak için’ yola çıkan Yavuz Turgul da bunu seçmiş. Turgul, ilk kez denediği bu projeye Yavuz Tanyeli’nin bir resminden yola çıkarak 2004 yılında başlamış.
Zaman içinde kendiliğinden gelişen hikâyede olaylar yerlerine otururken, en baştan aklında olan vazgeçilmez oyuncusu Şener Şen’in yanına Çetin Tekindor ve Cem Yılmaz’ı da katan senarist-yönetmen, iz bırakacak bir eser ortaya çıkartmak için çalışmış. Alışılmış anlatım dilini ve müzik seçimini tekrarlayan Turgul, ‘katil kim’ sorusu yerine böyle bir cinayetin insanlar üstündeki etkisini hedeflemiş! ‘Avcı’ karakterinde, yılların yorgunluğunu üstünde taşıyan, av peşinde koşmaya mecali kalmamış bir polisi canlandıran Şener Şen, diğer filmlerine nazaran daha ağır.
Komedilerde görmeye alıştığımız Cem Yılmaz, zaman zaman mizahi üslubuna dönmekten kurtulamıyor. Geneline bakınca, içinde fırtına yaşayan ‘Deli’nin hakkını vermeye çabaladığını görmek mümkün. ‘Battal’ olarak filme ağırlığını koyan ve rolüne adapte olmayı bilen usta tiyatrocu Çetin Tekindor’sa, sesi ve mimikleriyle yine mükemmel! ‘Çömez’ Okan Yalabık’a gelince, cinayetlerle kirletilmişlik duygusu yaşayan ve sevdiği kızla ilişkisinde bocalayan tip olarak yapımdaki karakteriyle gayet uyumlu. Melisa Sözen de, polisiyelerin olmazsa olmazı, duygularıyla mantığı arasında bocalayan ‘âşık kadın’ı canlandırmakta pek zorlanmamış…
Genç nesille bir öncekini kaynaştıran AV MEVSİMİ’nde kadını ‘güzel ama zehirli’ bir varlık olarak gören gözlere ‘töre’ kavramı eklenince filmin sosyal boyutu da ortaya çıkıyor! ‘Kimi aileler için mukaddestir namus meselesi’ sözleriyle ‘töre’nin acımasızlığını gündeme getiren AV MEVSİMİ, namus için kardeşlerini kıyasıya dövmekte hatta öldürmekte sakınca görmeyen erkeklere ve bunu teşvik eden babalara da mesajını yolluyor! Gerçeğe ulaşmak için farklı açıdan bakmayı öneren filmde kadro güzel, konu özel ama ah şu ‘çatışma’ ve ‘takip’ sahneleriyle gereksiz uzatmalar olmasa…
Teşkilattan en iyi şekilde uğurlanmayı bekleyen ‘Avcı’, onca sene avın nasıl vurulacağını öğrenememiş! Oyuncuları, sokakta ‘polisçilik’ oynayan çocuklara çeviren bu sahneler neden daha gerçekçi çekilemiyor? Teknolojinin olanaksızlıktan kullanılamaması bir yana acaba yabancılar gibi idmanlı olmamaktan kaynaklanıyor olabilir mi? İçerikte, yabancılara özenilip benzerlerinden esinlenilirken bu hususta da örnek hedefler seçmekte ve kendimizi geliştirmekte fayda var. Aksi takdirde, bu türde ilerlenecek yol ‘bir arpa boyu’nu geçemeyecektir.
Cinayet konusunda fazla cesaret sergilemeden, insan doğasını irdelemeye yönelen AV MEVSİMİ, aksiyon oyunculuğundan ve anlatım akıcılığından sınıfta kalsa da, ‘Ejder Kapanı’ gibi örneklerle kıyaslandığında, bugüne kadar yapılanların en iyisi olarak sinemamızda yerini almakta! Dolayısıyla, ‘Görülmeye değer’ diyebiliriz…
Anibal Güleroğlu