‘’ Somali’deki Açlık’’ İstismarı
Deprem, sel, kıtlık,savaş, bunlar toplumsal felaketler. Somali’ye ‘’yardım eli ‘’ yardım kuruluşları eli ile uzanırken, aynı yardım kuruluşları ‘’ Somali nasıl kendi kendine yeterli olur sorularını Dünya Kamuoyunun gündemine getirmedikleri dikkat çekici. Daha fazla yorumuma gerek görmediğim Pambazuka News’ in şu http://pambazuka.org/en/category/features/75419 linkte yayınlanan haberi, Fikir Sahibi Damaklar Grubuna tercüme ederek gönderen Sedef Özgönül’ e teşekkür ediyoruz:
SOMALİ’DE KITLIK
Yakın zamanda duyma ihtimaliniz olmayan hikaye
Rasna Warah
2011-08-03, Issue 543
Rasna Warah iyi işleyen bir merkezi hükümetin yokluğunda, ‘Somali aslında yardım kuruluşları tarafından yönetiliyor ve kontrol ediliyor’ diye yazıyor. Ancak bu global haber şebekeleri ya da ‘yaşamaları Kenya aracılığıyla yakında Somali’ye akacak bağış paralarına dayalı olan yardım çalışanları’ tarafından anlatılması muhtemel olmayan bir hikayedir.
Kuzey Kenya ve Somali’de ki açlık hakkındaki gerçek hikayenin, Dadaab kampında CNN için kıtlık “raporu”nu bildiren genç bir dış yardım görevlisini izlediğimde muhtemelen hiç anlatılmayacağını biliyordum.
Genç beyaz kadın açıkça kurumunu tanıtmak için CNN’de görünme fırsatını kullanmak için hazırlanmış, üzerinde OXFAN kelimesi olan bir t-shirt giymişti.
Aç çocuklar ve bir deri bir kemik annelerin yiyecek aramak için millerce yürümesini anlatırken kendini beğenmiş, siyasi olarak doğru olduğuna inandığı tutkusu yüzünde apaçıktı.
Tahmin edileceği gibi, CNN izleyiciler iskelet dönmüş çocuklar ve pörsük göğüsleriyle yorgun kadınların görüntülerini, BM ve bağış kurumları tarafından multi-milyon dolar fon toplama kampanyaları başlatan görüntüler izlediler.
BM genel sekreteri Bank Moon bağışçılardan sadece Somali’ye yardım etmek için 1.6 milyar dolar toplamalarını istedi.
Bu arada bir düzine insani yardım kuruluşu kendi kurumlarına fon sağlamak için Dadaab’da görünmek için yaygara koparıyorlar. Hollandalı gazeteci Linda Polman buna “Kriz Karavanı” diyor.
Polman aynı isimli kitabında tüm sektörün “sağlanabilecek en fazla milyarlar için bir insani yardım bölgesinden diğerine, birbirleriyle rekabet ederek ve para akışını takip eden kurumların süvari alaylarıyla” insani yardım çevresinde büyüdüklerini söylüyor.
Polman’a göre, Somali’de ki gibi felaketler ortalama 1000 ulusal ve uluslar arası kuruluşu cezbediyor. Bu, kiliseler, kulüpler ve kermeslerle fon toplayan “çanta tipi” yardım kuruluşları hariçtir.
Paranın büyük kısmı yukarıda belirtildiği gibi, büyük arabalar kullanan ve güzel evlerde yaşayan ancak ülkelerine döndüklerinde insanlara açlıktan ölen Afrikalılara yardım ederken yaşadıkları zorlukları anlatan parlak bakışlı yardım çalışanlarının maaşları dahil idari ve lojistik maliyetlere gidiyor.
İnsanlar aç mı? Evet. Onlara yardım edilmeli mi? Kesinlikle. Ancak dağıtılması gereken gıda maddelerinin ne kadarı milisler tarafından çalınacak ya da satılacakları mağazalara ulaşacak?
Aldatıcı medya reklamlarında perdelenen başka bir şey de Somali gibi yerlerdeki açlığın gerçek nedeni. Yakın zamanda yayımlanmış bir makalede, University of Ottawa İktisat Profesörü ve the Centre for Research on Globalisation’ın (Küreselleşme Üzerine Araştırma Merkezi) kurucusu Michel Chossudovsky Somali’de ki tarımın IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan ekonomik reformlardan ciddi şekilde etkilendiğini iddia etmektedir. Chossudovsky’ye göre, devam eden kuraklıklara rağmen 1970’lerin sonuna kadar Somali gıdada kendine yeterliydi.
Tasarruf tedbirleri ve önemli hizmetlerin özelleştirilmesini içeren ekonomik reformlar ekonominin istikrarını bozdu ve tarımı mahvetti.
Kamu sektöründeki ücretler anormal şekilde azaldı kırsal satın alma gücü dramatik şekilde düştü ve yakıt, gübre ve çiftlik girdilerinin maliyeti hızla yükseldi. Bu Somali’nin hala toparlayamadığı 1991’deki iç savaşa neden oldu.
Yüzlerce yardım kuruluşu kendi yaptıkları krizle başa çıkmak için dükkan açarken açlık ve gıda yardımı norm haline geldi.
Kısacası, Somali binlerce değilse bile (çoğu Batılı) yüzlerce yardım kuruluşu çalışanına iş sağlayan bir “iş fırsatı” oldu.
Eski Oxfam icra direktörü Nicholas Stockton bir keresinde bu fenomene “ahlaki ekonomi” demişti.
Michael Maren’in “The Road to Hell” kitabı, gıda yardımının politika ve ekonomisini anlamak için okunmalıdır, bu yardımın Somali’de ki yerel gıda üretimini nasıl baskı altına aldığını, iç savaşa katkı yapıldığını ve kalıcı gıda krizi meydana getirildiğini göstermektedir.
Bu kriz ve güçlü, iyi işleyen bir merkezi hükümetin olmaması, devlet tarafından herhangi bir güvenlik incelemesi olmaksızın yardım kuruluşlarının Somali’ye rahatça girip çıkmasına da neden olmaktadır.
Aslında, Somali yardım kuruluşları tarafından idare edilmekte ve kontrol edilmektedir – devlet sadece ismen bulunmaktadır.
Ne yazık ki, bu, - uluslar arası haber gündemine hükmeden - CNN, BBC, Sky TV ya da diğer global haber ağlarında anlatılması muhtemel olmayan bir hikayedir.
Ve bu, yaşamları, Kenya vasıtasıyla Somali’ye ulaşacak olan bağış paralarıyla yaşayan yardım çalışanları tarafından anlatılmayacaktır.
Somalili insanlara yapılan gıda yardımının ve yabancıların müdahalesinin yaşamlarına nasıl etki ettiğinin, izleyicilere gösterme fırsatı da verilmeyecektir.