«Referandum Öncesi ve Sonrası» Diye Yeni Bir Kavram
Türkiye'de 12 Eylül 2010 yada referandum öncesi ve sonrası diye bir kavram oluşacak.
Ülkemizde siyasetin dili, zihniyeti artık eskisi gibi devam edemeyecek. Edecek olanlarda, marjinal kalmaktan kurtulamayacaklar. İlk değişim AK Parti'de yaşanmaya başladı. Ardından CHP'de. Saadet Partisi çatırdıyor, ikinci doğumuna hazırlanıyor. Birinci doğumda AK Parti çıkmıştı, ikinci doğumda Numan Kurtulmuş ve ekibinin yeni partisi çıkacak. MHP ise kullandığı dil itibariyle daha da küçülmeye devam edecek. Çünkü değişimin farkında değil. PKK şiddetten vazgeçtiğinde, şiddetten beslenen herkes evine dönmek zorunda kalacak.
Türban yasağı, muhafazakarlığın devletten kopuşunu başlattı
Sürekli olarak altını çizdiğim gibi, ülkemizin en önemli ana damarlarından biri olan muhafazakarlık son 20 yıldır devleti tartışmaya başladı. Bu tartışmanın başlangıcı Türban yasağı ile başladı. Ardından Refah Partisi'nin iktidara gelmesi 28 Şubat'ta iktidardan uzaklaştırılması, AK Parti'nin 27 Nisan'da e-muhtıra yemesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 367 uydurması, TBMM'nin bay bas edilmesiyle beraber başladı.
Muhafazakarla şunu gördüler. Türkiye bir vesayet rejimiyle yürütülüyor. Asker, yargı ve bürokrasi vesayeti sürdüğü sürece iktidarda kalabilmeleri ve kendilerini güvencede hissetmeleri mümkün değil.
Vesayet rejiminin değişmesi ise ancak gerçek bir hukuk devletinin kurulması ile ve bunun yolu ise yurttaşların desteği ile mümkün. Destek yetmiyor, (çünkü geçmişte milletin desteğini almış Adnan Menderes idam edilmiş, Süleyman Demirel iki defa iktidardan uzaklaştırılmış, ülkenin ana muhalefet partilerinin başkanlarına suikast yapılmış, Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldürülmek istenmiş, kılpayı suikastten kurtulmuş, sonrası ise muammalı bir şekilde öl(dürül)müş!) milletin desteğini alanların da direnmesi gerekiyor.
AK Parti iktidarı 8 yıldır iktidarda kaldığı süreçte, kendisinin ve milletin güvencesinin ancak vesayet rejiminin geriletilmesinde, savaşın durdurulmasında, savaştan beslenen oligarşinin tasfiye edilmesinde ve vesayet merkezlerine direnişten (kararlılıkla geri adım atmamakta) geçtiğini görmek zorunda kaldı. Hem de bunu defalarca görmek istememesine rağmen.
Türkiye artık eskisi gibi manipüle edilemez
Dedik ya, Türkiye artık eskisi gibi yönetilemez. Eskisi gibi yönetilemeyeceği gibi, artık toplum eskisi gibi manipüle edilemez.(!) Manipüle edilebilir ancak bu eskinin tarzında olamaz. Devletin kutsallığına dayanan, askerin vesayeti normal gören, yargının milletin iradesinin yerini almasını hak gören bir zihniyetin eskisi gibi terörle, kontur eylemlerle zihinlerin bulandırması ve bir korku imparatorluğunu beslemesi bugün mümkün gözükmüyor.
Bunun en önemli nedeni Ergenekon davaları ile sinmeleri, kontur eylemleri yürütenlerin deşifre edilmesi, medyanın tek kutuplu olmaktan çıkarılması, Cumhurbaşkanlığını yitirmeleri, yargıdaki güçlerinin yavaş yavaş tasfiye edilmesidir.
Önümüzdeki birkaç yılda ülkemizde ki yönetim şekli tartışması daha da büyüyecek ve kutsal kelammış gibi yutturulan kimi kavramların kutsal olmadıkları, değiştirilebileceklerini göreceğiz.
Üniter devlet modelinin bir yönetim şekli ve üretim ilişkilerinin bir sonucu olduğunu, doğal olarak üretim ilişkilerinin değişmesinden dolayı devletinde değişeceğini tüm kutsal kavramlarımıza rağmen göreceğiz.Dün 1 milyon dolar hibe alıyorduk, şimdi 1.5 milyon dolar prim veriyoruz
1979'li yıllarda Türkiye 1 milyon dolarlık hibelere muhtaçtı. Bugün ise Dünya Basketbol Turnuvası'nda 2. olan milli basketbol takımımızda oynayanlara ve teknik heyete ayrı ayrı 1.5 milyon dolar verildi. Bir inşaat şirketi 400 bin dolarlı ev hediye etti. Biz bunu yaparken ABD 1. olan basketbol milli takımına 25 biner dolar prim verdi. Türk Milli Takımı'nın kaptanı Hidayet Türkoğlu, aldığı pirimden yüzde 35 Amerikan maliyesine vergi ödeyeceği iddia ediliyor.
Yaklaşık 500 bin dolar. ABD ise basketbolcularına yaklaşık 400 bin dolar prim ödedi. Anlayacağınız Hidayet Türkoğlu aldığı pirimden 500 bin dolar vergi ödeyecek ve Amerikan Basketbolcularının pirimlerini de Türkiye ödemiş olacak.
Bunu doğru bulursunuz bulmazsanız. Eleştirir yada eleştirmezsiniz. Ama Türkiye'nin nereden nereye geldiğini de görmemezlikten gelmenin de bağnazlıktan başka bir şey olmadığını bilmemiz gerekiyor.
Anlayacağınız Türkiye büyük bir değişim içersinde. Son 10 yılda Tür-kiye başka bir Türkiye'ye doğru yol alıyor. Eksik olan ayağı demokrasi, hukuk ve insan haklarıydı. İşte bu 12 Eylül 2010 akşamı eksik ayağının operasyon yapıldı. Şimdi birkaç yıl içersinde bu operasyon tamamlanacak. Sonrası ise daha güzel bir Türkiye gerçekleşmiş olacak.
Son söz. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılar referandum bir gerçeği tüm çıplaklığı ile gözümüzün içine soktu. Tarihin o yanılmaz bilgeliğini gördük. Toplumlar geriye gitmiyorlar. Çünkü tarihin çarkı hep ileriye dönüyor. Tarihin çarkının kim ileriye döndürüyorsa onlar tarihteki ilericiler oluyorlar. Bakmayın siz bazen durdu, geriye gitti denilen çark aslında ileriye doğru itilmiş oluyor. Kim tarihin çarkının dönmemesi için 'amalarla, lakinlerle, fakatlarla' konuşarak engel olmaya çalışıyorsa onlar ise gericilerin safında yer alıyorlar. Hem de ilerici olduklarını zannederlerken.
Son derece güzel bir yazıydı. Teşekkür ederim Ali Bey, ağzınıza sağlık.
Eylül 28th, 2010 at 10:09Hala sütatüko adına direnme eğilimi olan zevata bu yazıyı harfi harfine okutmak, ezberletmek lazım.
Eylül 28th, 2010 at 12:32yetmez! Bu yazıyı yazıcıdan çıkarıp bir bardak suda mürekkebini dağıtıp,içirmek lazım,şifa verir. Evlerde saatin, işyerlerinde vergi levhasının hemen altına asmak lazım bu yazıyı.