content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

16 Ara

Aşure mi, Kerbela mı, Muharrem Ayı?

Muharrem ayı bereketli, coşkulu ve mübarek bir ay olmasına karşın, Hz. Resulullah’ın Aziz Ehl-i Beyti’nin yetmiş iki eşsiz mensubu aşure gününde Kerbela’da şehit edilmesiyle, aşure gününü; gönül yakıcı, vicdan sızlatıcı ıstırap haline dönüştürmüş olması hepimizi üzmektedir..
Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için: “Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.
Bu sene Miladı olarak 16 Aralık’ta Muharrem ayının ilk günüdür .. Âşure Günü ise Muharrem’in 10. günüdür, yani Miladi 25 Aralık…
Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir. Hadişi Şerifte:
“Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” buyrulmaktadır. Tutmak isteyen Güzel Dostlara duyurulur..
***

Aşure Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Aşure gününün kutsiyetini şu vakıaların vuku bulduğu rivayet edilmiştir:
Muharrem ayının onuncu günü Hz. Adem baba ile Hz. Havva anamızın ilk tanıştığı gün olan bugün ilk aşure pişirildiği,

Hz. Nuh’un gemisini Cûdi Dağının üzerine bugün demirlediği,
Hz. Adem ve Hz. Davut'un tövbelerinin bugün kabul edildiği,
Hz. Süleyman'a bugün hükümdarlık verildiği,
Hz. Yunus'un balığın karnından bugün kurtulduğu,
Hz. Musa'nın İsrailoğullarını Firavun'un zulmünden bugün kurtardığı,
Hz Yakub'un Hz. Yusuf'a bugün kavuştuğu,
Hz. İbrahim'in mancınıkla atıldığı ateşten bugün kurtulduğu,
Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan bugün çıkarıldığı,
Hz. İsa’nın bugün dünyaya geldiği ve obugün semâya yükseldiği,
Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail bugün doğduğu,
Hz. Eyyûb’ün hastalığından bugün şifaya kavuştuğu,
Cebrail, İsrafil, Mikail, arş, sema ve cennetin bugün yaratıldığı…
Hz. Peygamber Muhammed Mustafa’nın; “Geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceği” müjdesini bugün verdiği,
Yazıla ve anlatıla gelmiştir hep gugüne kadar.... Araştırarak edindiğimiz bu bilgileri bizde sizlerle paylaşıyoruz..

***
Bu kadar kutsiyeti ve bereketi olan Muharrem ayında Aşure günü İslam dünyasında farklı, farklı etkinliklerde kutlansa da, ülkemizde iki şekilde kutlana gelmiştir.

Biri;
Aşure tatlısının ilk ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Rivayetlerden en yaygın olanı aşurenin Hz. Nuh'un gemisinde son günlerde elde kalan yiyeceklerin tek tek geminin bütün yolcularını doyuracak bir yemek yapmaya yetmemesi üzerine çoğunluğu bakliyat ve kuruyemişten ibaret 40 tür malzemenin bir araya getirilip pişirilmesi sonucu keşfedilmiş bir yemek olduğudur.
Aşurede birçok kuruyemişin bakliyat ile pişirilmesinden meydana gelmektedir. Türk mutfak kültürünü anlatan birçok kaynakta aşure, Anadolu'nun yerli halklarınca çok eski dönemlerden beri bilinen ve sevilen bir tatlı olarak gözümüze çarpar.

Osmanlı da bu yerel tatlıyı kolayca benimsemiş ve hemen mutfağına eklemiştir. Yalnız daha da önemlisi, bu tatlının yapımını yıllar içinde geliştirmiştir. Çok eskiden beri devam eden aşure aşı, Osmanlı sofralarının en yaygın tatlısıydı. Ayrıca aşure bir tören tatlısıydı da. Genellikle Muharrem ayının onu ile yirmisi arasında yapılır ve dağıtılırdı.
Evlerde kırk türlü malzeme ile dualar eşliğinde kazanlara, tencerelere konulan aşure, yine ilahiler eşliğinde uzun süre pişirilirdi. Hazırlanan aşure, hemen her Osmanlı evinde bulunması adet olan büyük aşure sürahileriyle komşulara, akrabalara dağıtılırdı.

Aşure saray mutfağında da pişirilirdi. Helvacıların nezaretindeki aşçılar ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, muharremin onuncu gününden itibaren "aşure testisi" adı verilen özel kaplarla önce padişaha ve saray efradına sunulur, sonra ilmiye ve mülkiye ricalinin konaklarına gönderilir ve bütün halka dağıtılırdı. Saray aşuresinin diğer aşurelere göre farkı, süzme ve sütlü oluşudur.
Bir tür muhallebi kıvamında olan bu lüks aşureye, piştikten sonra badem şekeri ve çikolata da dahil edilirdi. Kamu görevlileri olan ilmiye ve mülkiye ricalinin konaklarına gönderilen aşure testileri saraya boş geri gönderilmez, içlerine çikolata, badem şekeri, fıstık gibi çerezler konur, konak ağalarınca saraya iade edilirdi. Bu ince usule "cevap" adı verilirdi.
Günümüzde ise bu adet, daha çok evlerimizde, annelerimizin, Aşure gününde, evde bakliyatlardan ne varsa ondan yaparak, konu komşuya dağıttığı “Fakirin Zengin Tatlısı” olarak devam etmektedir.

Diğeri ise;
Hz. Resulullah’ın Aziz Ehl-i Beyti’nin yetmiş iki eşsiz mensubunun aşure gününde şehit edilmesiyle Kerbela anısına yapılan anma etkinlikleri..
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırı olduğu bilinmektedir.
Televizyon ekranlarından bu güzel aşure adetimiz değil, hep kanlar içerisinde zincirlerle kendini döven insanlar gösterilmesi bizleri üzüyor. Halbuki kan gösterilmeden de daha farklı yöntemlerle kutlanabilir.
İslam büyükleri;
Tarihte yaşanmış Kerbela, Sıffın ve Cemel vak’aları gibi elem ve ızdırap verici olayları enine boyuna yeniden gündeme taşıyıp da zihinlerde bir kargaşa meydana getirmeyi uygun bulmamışlar, zalimlerin cezaya gittiğini, mazlumların da şehitlik makamına uçtuğunu ifade ile adaletin yerini bulmuş olduğunu hatırlatmışlar, bize mazlumlar için dua edip şefaat dilemekten başka bir şey kalmamıştır, demişlerdir.
Buna göre Müslümanların bu ayı, Hz. Nuh Peygamberin gemisindeki çeşitliliğin ruhaniyetinde kutlamasında fayda vardır..

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Aşure mi, Kerbela mı, Muharrem Ayı?”

  1. 1
    Tuğbanur BEYAZIT Says:

    Merhabalar Mehmet Bey..
    Yazınız okadar güzel özetlemıişki herşeyı..Ellerinize sağlık..Kısa net ve bilgi dolu..Mesaj verme kaygısından ziyada durumu anlatan çok güzel bi yazı olmuş..
    Tekrar ellerinize sağlık

  2. 2
    Zinnure Says:

    Harika bir yazı..
    teşekkürler sayın ballı bizi bilgilendirdiğiniz için..

  3. 3
    ismail yüksel Says:

    Sevgili kardeşim Mehmet,
    Emeğinin karşılığını Yüce Rabbimden niyaz edrim.Tarihi ve kültürel olarak Muharrem ayını özetlem,şsin.Meselemiz bu olayı untmak veya unutturmamaakdeğil. mesele o Kerbelada o yüreğimizi her hatırladığımızda dağlayan vahşeti işleten zihniyettin uzantılarını bilmektir. Bugün bile ümmetin içinde ne ziyadlar ne yezidler var bunu bilmek ümmetin istikbali için önemlidir
    Selam ve esenlikler dilerim



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank